menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İnsanların devletlerle savaşı

27 1
07.10.2025

İlk öğrencileri olduğumuz mütevazı ortaokulumuzun mezuniyet töreninde, okul müdürümüz birincilik ödülü olarak bana büyükçe bir resimli sözlük hediye etmişti. Niye böyle bir hediye tercih etmişti, sebep kendisinin aynı zamanda Türkçe öğretmeni olması ve ikinci sınıfta okuduğum bir kompozisyon ödevine binaen ‘bende yazarlık kumaşı olduğuna’ hükmetmesi miydi bilmiyorum. Ama o yaz epeyce bir zaman o sözlüğü okuduğumu hatırlıyorum. Sözlükle ilgili hâfızamdan silinmeyen bir husus ise, J harfine geldiğimde okuduğum kelimelerden birinin ‘Juggernaut’ olduğu…

Juggernaut’la ilgili olarak sözlükte yer alan ve beni dehşete düşüren bilgiler, yanısıra sözlüğün o sayfasındaki temsilî Juggernaut çizimi nedense aklımdan hiç silinmedi. Sözlükten öğrendiğime göre, Juggernaut Hint inanışında bir ‘tanrı’nın ismi idi. İnsanların kendi elleriyle yapıp edindikleri, tekerlekli ve insanların tekerleklerinin altına atılarak kendilerini ezdirdikleri bir ‘tanrı.’ Bu haliyle de Juggernaut, insanların körü körüne kendilerini feda ve heba etmelerinin, anlamsız ve yararsız bir eylem ve inanışı benimsemenin sembolüydü. Benim hâfızama ise, insanların kendi elleriyle yapıp ettiklerini kendi başlarına belâ etmelerinin bir sembolü olarak yerleşmişti.

Bu sebeple, o sözlüğü okuduğum, mevcut devlet yapısı veya muhayyel bir devlet tasavvuru adına insanların öldüğü ve öldürüldüğü 12 Eylül öncesi sağ-sol çatışmalarında Juggernaut hiç de sadece ‘Hintlilerin meselesi’ gibi gözükmedi bana. Bu durum, aynı zamanda üniversite eğitimine başladığımız 12 Eylül’ün sert devletçi söyleminin ve idamlar dahil acımasız eylemlerinin hâkim olduğu dönemde ve sonrasında da benim için böyle kaldı. Kısacası, benim açımdan Juggernaut’un uzak diyarda Hintlilerin kendi elleriyle yapıp tapındıkları, dahası kendilerini ezdirdikleri bir ‘tanrı’ olmaktan öte bir anlamı olageldi. Nitekim, meselâ ne zaman devlet için kendini feda etmeye çağıran bir söylem veya bu yönde bir eylem ile karşılaşacak olsam, aklıma o geldi. El yapımı tekerlekli bir tanrıya kendini ezdirmek, ilk bakışta çoklarına garip gelirdi muhakkak. Ama asıl tuhaflık, buna rahatlıkla ‘tuhaf ve ahmakça’ diyecek kişileri insan eseri devletler adına ölmeyi yüceltir halde görmekti.

Anlamıştım ki, her toplumun Hintliler gibi tahtalardan yapılmış tekerlekli bir ‘tanrı’sı olmasa da, hemen hepsinin tekerlekleri yahut dişlileri gözükmeyen ‘devlet’ adlı bir Juggernaut’u var. Onun uğruna insanlar ölüme gidiyor yahut gönderiliyorlar ve ‘onun adına’ yapıldığında zulümlere meşruiyet pâyesi biçiliyor.

Durum bu olunca da devleti yönetme yahut yönlendirme gücüne sahip olanlar—

aynı kökten iki kelimeyi bir kasd-ı mahsusla beraberce kullandım—kendi menfaatlerini, çıkar hesaplarını ‘devletin âlî menfaatleri’ söylemi altında gizleyerek, kendilerinin ‘nemalandığı’ bir ‘tanrı’nın tekerlekleri altında başkalarının ezilmesini ‘hayatın olağan akışı’ yahut ‘mukadderat’ diye pazarlamaya yelteniyor.

Dinli-dinsiz, haçlı-haçsız, dindar-seküler, müslim-gayrimüslim ayırmaksızın dünya üzerindeki bütün devletlere bakalım. Son tahlilde........

© Serbestiyet