menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İslam Tasavvufunda Öteki, Ahlak ve Vicdan

17 1
yesterday
TOPLUM

Özde İslam tasavvufu, kadim ezoterik-bâtıni öğretinin İslami koludur. Buradan baktığınızda, tevhidi ve nebevi bakışla İslam tasavvufunun evrensel tüm kadim öğretilerle veya ötekiyle bir sorununun olmaması gerekmektedir.

  • TARIK ÇELENK
  • 20 Kasım 2024

İslam’da ahlak ve vicdan telakkisi üzerine Perspektif’te¹ Prof. Mustafa Çağrıcı ile yorumlarımı da ilave ettiğim kapsamlı bir söyleşiyi yapmıştım. Bu yazıda ahlak ve vicdan telakkisi, teolojik bir klasik doktrin üzerinden ele alınmıştı. Tartışmanın kapsamına tasavvufun dahil edilmemesi eleştirilmişti. Eleştiriler genelde haklıydı, ancak öncelikle teolojik doktrin açısından konuya giriş yapılması gerekiyordu.

Fıkıh ve Kelam Anlayışında Sorunlar

Söz konusu yazının özetini aşağıdaki iki paragrafta vermek mümkündür:

“Kelam ulemasının modern anlamda bir ahlak ve etik felsefesi geliştirememesinin temel nedeni, hayatın eylemlerini insan merkezli değil, Allah merkezli bir bakışla ele almalarıdır. Bu anlayışta insan, ahlaki bir özne değil, sadece kul olarak yer almaktadır. Mustafa Çağrıcı Hoca bu durumu, ‘Kelamda insan özerk ahlaki fail olarak ele alınmaz’ diyerek özetlemektedir. Bu yaklaşım, kaderci bir teolojik yorumla birleştiğinde, insanın eylemlerinin gerçekte olmadığı varsayımıyla cüzi irade ve ahlaki öznellik arasındaki ilişkiyi zedelemektedir.

Tüm bu tartışmalar bizi, Mutezile ve Eşarî düşünceleri de kapsayan Tanrı merkezli bir teolojiye yöneltmektedir. Peki, insan merkezli, itikada dayalı bir teolojik paradigma inşa edilebilir miydi? Zihinlerde bu sorular dolaşıyor. Çağrıcı Hoca, fıkhın kuralları içerisinde ahlakın olmadığını belirterek şöyle demektedir: ‘Fıkhın ibadetler bölümünde insan sadece kul olarak konu edilir; bu da doğaldır. Ancak fıkıhta ibadetlerin ahlaki içerikleri üzerinde durulmaz, sadece şekil şartları (rükünleri) işlenir. Fıkhın hukuk, ekonomi, siyasal yönetim gibi dünyevi konuları işleyen ‘muamelât’ bahislerinde ise insan sadece bir nesne olarak vardır.”

Aslında fıkhın bugün geldiği özü boşaltılmış hal, Yahudi teolojisindeki yozlaşmayı anımsatmıyor da değil. Özellikle bu eksikliğin sorumluluğunda, ulema ile siyaset arasındaki ilişkilerdeki sıkışmışlığa atıf yapılabilir. Kelam ve fıkhın arasında sıkışan ulema, bir ahlak felsefesi üretmeye ihtiyaç duymamıştır. Sonraları müfredatlarında hiçbir zaman ahlak dersleri olmayan medreseler de bu duruma katkı sağlamıştır. Tasavvuf, ahlak ve vicdan ilişkilerini değerlendirmeye çalışırken doğal olarak bu hususlar hep göz önünde bulundurulacaktır.

Tasavvufta Öteki, Ahlak ve Vicdan

Tasavvuf geleneğinde dün Şahı Nakşibendi’den² bugün M. Zahit Kotku’ya³ kadar ötekine ilişkin örneklerde evrensel vicdan ve ahlak söylemlerine sıkça rastlamak mümkündür. Özellikle sadece Müslümanlar, ilaveten ehli sünnet de değil tüm insanlar ve yaratılmışlar, söz konusu eser veya söylevlerde sıkça özne işlevini görmüşlerdir. Bu kapsamda başka bir ilginç örnek de 19’uncu yüzyıl başlarında Esat Erbilli’nin Danimarkalı okültist ve oryantalist Karl Vet’i ağırlaması, din değiştirmeksizin huzur dersleri, namazlara ve toplu zikirlere kabul etmesi, ardından da ona Avrupa temsilciliğini vermesi olarak zikredilebilir.

Aslına bakarsanız özde İslam tasavvufu, kadim ezoterik-bâtıni öğretinin İslami koludur. Hermetik⁴, Gnostik-irfan ve Perennialist, yani hikmetin sürekliliği kavramları bunun temel sütunlarıdır. Buradan baktığınızda, tevhidi ve nebevi bakışla İslam tasavvufunun evrensel tüm kadim........

© Perspektif


Get it on Google Play