menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

31 Mart Sonrası Yeni Siyasal Eksen

9 7
23.07.2024
SİYASET

PANORAMATR’nin Nisan-Temmuz arasında gerçekleştirdiği araştırmalar, seçmenin 31 Mart seçimlerindeki oy tercihini büyük oranda koruduğunu gösteriyor. Bu dört aylık trend, seçmen tercihi, seçmen-siyaset ve iktidar-muhalefet ilişkisi açısından yeni bir döneme girdiğimiz anlamına geliyor. Yeni dönemin en önemli yansıması, siyasetin son 22 yılda olduğu gibi artık sadece Erdoğan ve öncülük ettiği parti ve/ya ittifak tarafından değil, Erdoğan (ve ittifakı) ile CHP tarafından, bu iki aktörün karşılıklı etkileşimiyle şekilleneceği gerçeğidir.

  • HATEM ETE
  • 23 Temmuz 2024

Yerel seçimlerin üzerinden dört aya yakın bir zaman geçti. Bu süre içerisinde hem seçmen eğilimleri hem de siyasi partilerin ve aktörlerin muhtemel siyasi rotaları ve kapasiteleri büyük ölçüde netleşti.

Seçmen eğilimleri bağlamında en fazla merak edilen, seçmenin yerel seçimlerde yaptığı tercihi muhtemel bir genel seçim tercihine ne ölçüde tahvil edeceğiydi. Hatırlanacağı üzere, 14 Mayıs 2023 seçimleri seçmen eğilimleri itibarıyla kalıcı olamamıştı. Seçimlerden hemen sonra yapılan kamuoyu araştırmaları da seçimlerden 10 ay sonra gerçekleşen yerel seçimler de Mayıs seçimlerindeki eğilimlerin kalıcı olmadığını ortaya koymuştu.

Ancak şimdi farklı bir durum yaşanıyor. PANORAMATR’nin Nisan, Mayıs, Haziran ve Temmuz aylarında gerçekleştirdiği araştırmalar, seçmenin 31 Mart seçimlerindeki oy tercihini büyük oranda koruduğunu gösteriyor. Bu dört aylık trend, yerel seçim sonuçlarının seçmen tercihleri ve siyasi partilerin oy oranı ile ilgili yeni bir eksen oluşturduğunu ortaya koyuyor.

Bu, seçmen tercihi, seçmen-siyaset ve iktidar-muhalefet ilişkisi açısından yeni bir döneme girdiğimiz anlamına geliyor.

Bu yönüyle, 31 Mart seçimlerinin, Türkiye siyasal hayatının yapısal dinamikleri ve muhtemel gidişatı üzerinde, 14 Mayıs seçimlerinden daha kritik bir etkide bulunduğunu söylemek yanlış olmaz.

Bu durum, siyasi aktörlerin ve partilerin tutumuna da yansıyor. Seçimlerin hemen ardından, siyaset üç temel dinamik üzerinden yoğun bir hareketliliğe sahne oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Özgür Özel arasında başlayan diyaloğun siyasal zemini dönüştürme ihtimali, kısmen bu ihtimal, daha büyük oranda ise Sinan Ateş davasındaki gelişmeler üzerinden Cumhur İttifakı bünyesinde -Bahçeli ve MHP nezdinde- yaşanan kriz ve bu ikisinin muhtemel akıbeti üzerinden farklı siyasal anlamlar yüklenen yeni Anayasa süreci.

Haziran ayının sonuna doğru, bu üç dinamikten beslenen siyasi beklenti ve senaryolar hızlıca sönümlendi. Özel, parti içindeki baskılara direnemeyerek normalleşme sürecini sabote ederken, Erdoğan da ittifak içi baskılara direnemeyerek Cumhur İttifakı eksenine güven tazeledi. Anayasa gündemi de -şimdilik- ivme kaybetti.

Aslında, normalleşme sürecinin devamı CHP’ye ciddi siyasi avantajlar sağlarken, Cumhur İttifakı’nın devamı da Erdoğan’a sağladığı imkânların yanı sıra ciddi handikaplar oluşturuyor. Buna rağmen her iki lider de muhtemel kazanımlara uzanmak yerine, sahip oldukları konfora tutunmayı tercih etti.

Erdoğan ve Özel’in karşılaştıkları dirençleri yönetmek yerine statükonun devamına razı olmalarında siyasal takvimin etkili olduğu söylenebilir. Normal zamanında yapıldığı takdirde, seçimlere henüz dört yıl var. Aktörler bugünkü siyasi koordinatlarını muhafaza ederek seçimlerdeki hedeflerine varamayacaklarının farkındalar, ancak önümüzdeki en azından 1-1,5 yılı mevcut statükonun sağladığı konfor içerisinde geçirme ihtiyacı duyuyorlar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bu süre içerisinde ekonomideki göstergelerin iyileşme trendine girmesini ve ekonomik iyileşme sağlanıncaya kadar da Cumhur İttifakı’nın sağladığı siyasi ve idari konfora yaslanarak muhtemel siyasi müdahaleleri savuşturmayı öngörüyor. CHP’nin de hem parti-içi güç dinamiklerinin yerli yerine oturması hem de kazanılan belediyeler ve yeni bir söylem ve siyaset üzerinden potansiyel desteğini konsolide etmesi için zamana ihtiyacı var. Siyasal gündemi belirleme kapasitesine sahip bu iki partinin yanı sıra diğer siyasi partiler de belli bir süreyi yeniden yapılanmak için kullanmak durumundalar.

Dolayısıyla siyasetin ve siyasi aktörlerin 2026’ya kadar -mümkün mertebe- bugünkü koordinatlar üzerinden, öngörülebilir bir eksen üzerinde ilerlemeyi tercih edeceğini, 2026’dan sonra daha yapısal ve radikal değişimlere yöneleceğini öngörmek yanlış olmaz.

Bu çerçevede, 31 Mart seçimleri sonrasında oluşan ve -beklenmedik bir gelişme yaşanmadığı müddetçe- 2026’ya kadar devam edeceği görünen yeni siyasal ekseni beş dinamik üzerinden açıklamak mümkün.

Birinci Partide Değişim

Yeni dönemin ilk dinamiği, AK Parti’nin -açık ara- birinci parti olma özelliğini kaybetmesi ve CHP ile burun buruna bir rekabet denklemine oturmuş olmasıdır.

Türkiye’de parti sistemi ve siyasal hayat, 2002’den beri, AK Parti öncülüğünde şekilleniyor(du). AK Parti 2002 seçimlerinden bu yana birinci parti olmanın yanı sıra kendisini takip eden partinin (CHP) epey üzerinde, hatta çoğu zaman kendisinden sonraki iki partinin (CHP ve MHP/HDP) toplamının üzerinde bir oy oranına sahipti. AK Parti’nin ciddi oy kaybettiği 2018 ve 2023 seçimlerinde bile siyasi tablo bu şekildeydi.

31 Mart seçimleri bu durumu radikal bir şekilde değiştirdi. AK Parti siyasi hayatında ilk defa birinci parti olma konumunu (ve imtiyazını) kaybetti. Kamuoyu araştırmaları, seçmenin yerel seçimlerde yaptığı tercihi büyük oranda muhafaza ettiğini, muhtemel bir genel seçim tercihinde de CHP’nin AK Parti’den daha yüksek oranlarda destek bulduğunu gösteriyor.

CHP ile AK Parti arasındaki oy farkı oldukça düşük, bu nedenle önümüzdeki dönemde bu farkın kapanması ve/ya AK Parti’nin yeniden birinci parti konumuna yükselmesi sürpriz olmaz. Muhalefet alanında iktidar alanına kıyasla daha yoğun bir siyasal mücadele var. DEM Parti, İYİ Parti, Zafer Partisi ve TİP’teki olası canlanmalar ve CHP bünyesinde yaşanabilecek muhtemel gerilimler CHP’nin oy oranını olumsuz etkileyebilir.

İktidar seçmeninin yönelebileceği alternatifler ise daha sınırlı. AK Parti’den uzaklaşan seçmenin büyükçe bir kısmı Kararsız blokunda bekliyor. Bu seçmenin yönelebileceği muhtemel adresler -şimdilik- MHP ve YRP ile sınırlı. Her ikisi de AK Parti’ye küsen seçmen için kalıcı bir alternatife dönüşmekten -henüz- uzak görünüyor. Dolayısıyla, AK Parti seçmeni, hâlâ öncelikle........

© Perspektif


Get it on Google Play