menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

TEMETTÜ KURBANININ MİNA/MEKKE’DE KESİLMESİ GEREĞİNİ KABUL EDENLERİN DELİLLERİ VE BU DELİLLERE YAPILAN ELEŞTİRİLER

10 4
10.06.2024

Sevgili Peygamberimiz hacla ilgili tek örneğimiz olan veda hacların da kendisi için bir deveyi kıladeliyerek ( gerdanlık takarak ) ve de işar * yaparak Mekke’ ye göndermiştir.

Zilhicce’nin 10. kurban kesimi gününde O, sayıları yüzü bulan nafile hedyleri yanı sıra hac hedyini de eşleri için kestirdiği hedyi de Mina’da kesmiştir / kestirmiştir. < Buhari Hac ıi6)

1.DELİLİN ELEŞTİRİSİ :

Mina’da kestiği gibi bütün Mina’nın ve Mekke yollarının kurban kesim yeri olduğunu duyurmuş ve temettü hedyinin Mina’da kesilmesi gereğini örneklendirmiştir.

A-Sevgili Peygamberimizin Veda haclarında hac için kurbanlık hayvan belirleyip Mekke’ye gönderdiği ve hayvanını Mina’da kestiği ve de Mina’yı ve Mekke yollarını kesim yeri olarak belirlediği doğrudur. Ancak bu doğrular kullanılarak verilmek istenen sonuç doğru değil, doğrudan çok hata ihtimallidir.

Kuran’da Rabbimiz yukarıda açıklandığı üzere ifrad, temettü, kıran ayırımı yapmadan Hac kurbanı olan hedye yönlendirmiştir. Hz. Peygamber Kuran’ın bu buyruğunu örneklendirerek kurban kesmiştir.

Büyük İslam bilginleri Hz. Peygamberin hangi tür hac yaptıkları üzerinde ittifak edememişlerdir. İfrad yaptığını ileri sürenler kadar temettü yaptığını dile getirenler de vardır. Kıran yaptığı da kabul edilmektedir.

Bu da bize ayırım yapılmaksızın Hacda kurban kesilmesi gereğini kabule yönlendirmektedir.

Bu girişten sonra Peygamberimizin uygulamasına gelelim.

* Abdullah b. Mesud ve Abdullah b. Zubeyr gibi seçkin sahabîler ve onların çizgisindeki âlimlerimize göre Bakara suresinin 196. ayeti ihsarla (ihramlı iken düşman tarafından hacdan engellenenlerle) ilgilidir. Bir diğer anlatımla bizim hac aylarında önce umre sonra da hac yapmamız sebebiyle kesmemiz gerektiğine kaynak gösterdiğimiz 196. ayet engellendikten sonra önce umre sonra hac yapabilen muhsarla alakalıdır. Dolayısıyla hedy kesme zavinesinden bakıldığında İfrad’la Temettü ve Kıran arasında bir fark yoktur. Özetlenen anlayış sebebiyle Temettü ve de Kıran haccı yapanlar yükümlü ise ifrad haca yapanlarımız da hacda hedy yani kurban kesmekle yükümlüdfr.

Hadis kaynaklarımız tedvin edilmesinden sonra alakalı hadisleri bir arada değerlendiren muhaddis alimlerimize göre Peygamberimiz umre ile haccı bir niyetle birleştirerek Kıran yapmıştır.

Ancak sonradan edindiği ( vahyî ) bilgilere göre Kıran uygulamasını doğru bulmadığını, kişilerin Mîkat dışından veya Mîkat sınırından kurbanlık hayvan getirmemelerini, ama önce umre yapıp, ihramdan çıktıktan sonra yeniden ihramlanarak hac yapmalarını emir buyurmuştur.

Bu sebeple Hz. Peygamberin fiili uygulaması değil, bu uygulamasının zıddına emirleri bizi yönlendirmelidir.

Hz. Peygamber öteden beri yapılan uygulamayı vahyi uyarılar doğrultusunda İbrahim? çizgisine çekerek örneklendirmiştir. Bunun anlamı hac kurbanı olan hedyin Mîkat dışından getirilmesi veya Mekke’den satın alınması durumunda hedyin Mina’da kesilmesi gereğidir.

Hz. Peygamber hayatının diğer bütün alanlarında da olduğun gibi hacda da Kuran çizgisini sürdürmüştür. Veda haclarında hedyini Mina’da keserken, Hudeybiye’de engellendiğinde hedyini orada kesmiştir. Çünkü Kuran ihramlı iken avlanmanın gerektirdiği kurban cezasında Kabe’yi ( Mina / Mekke’yi ) işaret ettiği gibi ihsar ( engellenme ) ve hastalık sebebiyle ihramdan çıkma heydlerinde işaret etmemiştir. Hac kurbanı olan Temettü kurbanında da bağlayıcı açık bir yönlendirme yoktur.

Bu sebeple Hz. Peygamberin Mina’da kesim uygulaması Mina’da kesimi değil, hedy kurbanının Mekke’de kesilmesi durumunda Mina’da kesilmesini amirdir.

2.DELİL: KURAN’ î BİR KAVRAM OLAN MEHİLL MİNA’YA / MEKKE’YE YÖNLENDİRMEKTEDİR

Kuranın Bakara suresinin 196. ayetinde ( düşman tarafından kuşatıldığı için ) engellenen kişinin , hedyi mehilline varmadıkça tıraş olup ihramdan çıkmaması emrolunmuştur.Mehili kelimesi ism-i mekân olarak mekan / yer manasını içerir. Bura da sözü edilen mekân da hac kurbanları kesim yeri olarak Mina / Mekke’dir. (Ibn-i Hazm Haccetiii) – Nebiyyi , I. Kayyum El – Cevz , Zadül Meâd…)

Kurân’ın Hac sûresinin 32. ayetinde geçen ve hedy manasına gelen şe’airi yüceltme gereğine ve şe’airde faydalar olduğu gerçeğine işaret edildikten sonra bu şe’airin mehilimin beyt-i atîk olan Kabe olduğuna dikkat çekilmektedir. İhramlı iken hayvan avlamanın cezası olarak hayvan kesiminin tercih olunması durumunda ceza kurbanı olan hedyin Kuranda Kabe’ye ulaşması şartı ileri sürülerek Kabe’yi temsilen Mina / Mekke’de kesilmesi gereğine işaret olunması Hac da kurbanın Kabe çevresinde kesilmesi görüşümüzü doğrulamaktadır. ” Dolayısıyla Temettü hedyi ancak Mina ve Mekke’ ye açılan alanlarda ( ficac ) kesilebilir.

2.DELİLİN ELEŞTİRİLERİ :

Burada birbiriyle çelişkili iki eleştiri yaparak her iki şekliyle de hedyin Harem – Mikat delil olabileceğine dikkatleri çekeceğiz.

(A ) Temettü hedyinin Mina’da kesilmesi gereğini kabul edenlerin 2. Delili Kuranda zikredilen Mehili sözcüğünün Kuranî bir kavram olarak hedyin kesileceği yer anlamına Kabe’ye ( Mina’ya ) işaret ettiği genel kabulüne dayanmaktadır.

Bu kabulden hareketle ” Mehill’in “Kabe’yi ( Mina’yı ) işaret ettiğini benimsersek ihsar gibi bir zaruret halinde Hedyin kesim yerinin değişebileceği Harem dışında dolayısıyla Mikat sınırları dışında herhangi bir yerde kesilebileceğini de kabul etmiş oluruz.

Bilindiği gibi Sevgili Peygamberimiz Hicretin 6. yılında bini aşkın ashabı ile birlikte umre yapmak için yola çıkmış fakat Hudeybiye’de engellendiklerinden beraberlerinde getirdikleri kurbanlıkları ( Hedy ) orada kesmişlerdir.

Bu durum Kuran’i Kerim’in Fetih suresin 25. ayetinde şöylece açıklanmaktadır :

“ ( Düşmanlarınızı sizin elinizden almam onların hatırı için değildir. Çünkü ) onlar İslami iman esaslarını inkar edenlerdir.Sizi Mescid-i Haram’dan alı koyan ve kurbanlarınızın yerine ( Mahilline ) ulaşmasına engel olanlardır… ”

1-İş’ar : Hedy atarak belirlenen devenin hörgücünün sağ tarafından çizikle kan akıtıp sonra da kanı deveye sürerek hedy hayvanı olduğunu bilinir kılmaktır. Kıladeleme Kurân’da zikredilir. İş’âr ise Kuran’da yer almaz.

2-* Kurân’da ihramlı iken avlanmanın cezası olarak kesilecek hedyin “ Hedyen baliğel – Kâbeti “ (Maide 85) yani Kabe’ye ulaşan hedy olması gereği açıklanır. Bazıları Hedyen baliğel – Kâbeti ifadesiyle ” en yeblüğe mehilleh ” “ hatta yeblüğel – hedyü mehilleh ” ve “ Sümme mehilluha ilel – beytil Atîk“ ifadeleri arasında ilgi kurmaktadır- ( Fetih 25 , Bakara 196 , Hac 33 ) Oysa ki Kâbe sözcüğü yalnızca avlanma cezasında yer almaktadır.İlişki kurulan ilk iki ayetteki “ hu” zamiri – Müennes olan Kâbe’ye değil – hedye râcidir. Üçüncü ayetteki ” ha ” zamiri ise şe’airullaha râcidir. Kaldı ki mehil sözcüğünün ileride açıklanacağı üzere Kâbe ile ilişkisi yoktur. Hedyin Kâbe’ye ulaşması ile hedyin helal olacağı / inip varacağı (kesileceği ) yer arasında alaka kurulamaz.

Bu ayette çok açık şekilde Peygamberimizin ve de arkadaşlarının Mescid-i Haram’dan engellendikleri gibi hedylerinin mehilline varmalarının / da engellendiği açıklanmaktadır.

Eğer ” Mehili “ Kabe ( Mina ) ise ihsar mehilli Mina’dan Hudeybiye’ye döndürülmüştür. Bu da bize ihsar gibi bir zaruret halinde örneğin hedyin kıladelenemeyeceği , Eyyam-ı malumatta kesilemeyeceği , kesilebilse de yenilemeyeceği ve yedirilmeyeceğinin bilinmesi halinde kesim yerinin Mina dışına taşınabileceğinin delilini vermektedir.

Bunun pratikteki anlamı zaruret olarak değerlendirebilecek sebeplerle Temettü Hedyinin örneğin Türkiye’de kesilebileceği gerçeğidir.

Mehili sözcüğü Kurânî bir kavram olmadığı gibi Kuranda kullanıldığı şekliyle Hedyin Mina’da / Mekke’de kesimine de işaret etmemektedir. İkinci babdan , kullanıldığı harf-i çerlere göre anlam kazanmakla birlikte başlıca halal olmak bir yere konaklamak için inip yerleşmek manalarına gelen Helle fiilinden türeyen bu sözcük İsm-i zaman İsm-i mekan ve masdar mîmi olarak inilip yerleşilecek zaman, yer ve inip yerleşme manalarına ihtimallidir. Ancak inme / yerleşme kuşatma manasına manevi de olabilir. Kuran’da daha çok bu manada kullanılmaktadır.

Bakara suresi’nin 196. ayetinde hacdan engellenen kişinin ihramdan tıraş olup çıkması için kesmesi gereken hedyle ilgili olarak geçen bu kelime bazı İslam müctehidleri tarafından hedyin yerine varacağı zaman anlamına hacda kurban kesim günü ile irtibatlandırılmıştır. Ancak konu hac hedyi (kurbanı) olmayıp ihsar (engellenme) hedy’i olduğu için bu yaklaşım doğru kabul edilemez.

Bazı İslam bilginleri de kelimeyi hedyin inerek / gelerek yerleştiği yer anlamını alarak mekânla irtibatlandırmış ve mekânı delilsiz olarak Kâbe ve Kabe’yi temsilen Mina / Mekke ile açıklamıştır.

baha önce değinildiği üzere ayet özellbir bağlam olan ihsarla ilgili olarak inmiş Peygamberimiz de mehili kelimesini ihsarın (engellenmenin) olduğu yer manasını almış ve ihsar hedyini ihsarın gerçekleştiği yer olan Hudeybiye’de kesmiştir.

Mehillin zahirde Mina / Mekke ile bir alakası yoktur. Nitekim Şafiler de böyle anlamıştır.

Mehil sözcüğünün Bakara suresinin 196. ayetinde geçen kullanımında olduğu gibi hac suresinin 33. ayetinde ki kullanımında da iddia edilen Hedyi Kâbe’de ( Mina / Mekke’de ) kesme manası yoktur. Şimdi bu konuyu açıklayalım.

Önce hac suresinin 32. ve 33. ayetlerinin tercümesini sunalım.

“ İşte bunlar Hacla ilgili olarak Allah’ın koyduğu hükümlerdir. Kim Allah’ın şeairine saygı gösterirse hiç şüphesiz bu şeaire saygı kalplerin takvasındandır. Sîzler için bu şe’âirde belirli süre için menfaatler vardır. Sonra da bu şeairin inişi Beytül-Atîke’dir.

Ayette geçen “ Sümme Mehilluha ilel-Beytül-Atîk “ ifadesinden önce ifadenin yanlış yorumlanmasına sebep kılınan şe’âir sözcüğünü açıklayalım.

Sözlükte nişan, alamet ve sembol manalarına gelen şerîre sözcüğünün çoğulu olan şe’âir Kur’ân müfessin* olan âlimlerimize göre genelde Allah’ın dini, Allah’ın emirleri / yasakları manasına geldiği gibi özelde Hac suresinin 32. ayetinde olduğu gibi Hac menasiki manasına da gelmektedir.

Buna göre tavaf , Arafat’ta Vakfe , Say, şeytan sembollerini taşlama olan Remy-i Cimar gibi hac görevlerinin bütünü şeairi oluşturur.

Kelime Kurân’da dört yerde geçmektedir. Maide suresinin 2. ayetinde Hac menasikine ( görevlerine ) saygısızlık edilmemesi bağlamında geçerken değindiğimiz hac suresinin 32. ayetinde de Hac menasikine saygı bağlamında kullanılmaktadır.

Bakara suresinin 158. ayetinde Safa ile Merve’nin şe’âirden olduğu duyurulurken Hac suresinin 36. ayetinde genelde kurbanlık büyük baş hayvanların şe’âirden olduğu açıklanmaktadır.

Maide suresinin 2. ayetinde ki kullanımında hac kurbanı manasına hedy sözcüğü şe’âir üzerine atfedildiği için hedy’in şe’âir den olmadığı izlenimi ediniliyorsa da Hac suresinin 36. ayetinde hedye de teşmil edilebilecek “budn” un yani kurbanlık büyük baş hayvanların şeair den olduğunun açıklanması hedy’i de şe’âirden kabul etmemizi gerekli kılmaktadır. Yani hedy şe’âir değildir, şe’âirdendir.

Bu sebeple hedyi Hac suresinin 32. ayetinde geçen tazim edilecek şe’âir olarak değil ancak diğer hac görevleri gibi şe’âir den olarak değerlendirebiliriz.Dolayısıyla şeairin yalnızca hedy manasına alınıp “ sonra da şeairin ineceği yer Beyt-i Atîk’tir ” cümlesinden hac kurbanlarının Kâbe’de ve onu temsilen Mina / Mekke’de kesilmesi anlamının çıkarılması hatalıdır. Bağlamdan kopmaktır.

Şimdi değinilen ayetleri manalandıralım;

Hac suresinin 32. ayetinde Menasik-i hac olan şe’âiri yüceltmenin kalblerin takvasından kaynaklanabileceği........

© Mir'at Haber


Get it on Google Play