Duygunun isyanı
Aklımızı büyütürken yüreğimizi küçültmenin faturasını ödüyoruz. Dünyayı akıllılaştırırken vicdanı buharlaştırmanın cezasını çekiyoruz. Maddeyi yüceltirken maneviyatı kirletmenin vebalini çekiyoruz. İsrail’in Filistin’i işgal süreci, karşı karşıya olduğumuz sorunun büyüklüğünü ve vehametini bir kez daha gösterdi: Meğerse dünyayı duygudan soyutlanmış akıllılar ile akıldan yoksun duygusallar yönetiyormuş. Ve her ikisi de aynı kapıya çıkıyor: Zulüm. Bir taraftan bağırıp çağıran ve çözüm üretmeyen/üretmeye gücü yetmeyen halklar, sulu gözlü duygusal liderler, öteki taraftan aklın buyruğunda, teknolojinin emrinde ve gram duygu taşımayan ama eyleme kudreti şeytanı bile geride bıraktıracak kertede güçlü kalbi mühürlenmiş liderler… Duygusuz akıllılar ile akılsız duygusallar arasındaki tercihte hangisine yönelmeli? Bizi taşlar mı, bitkiler veya hayvanlar mı yönetmeli? Taşların yönettiği Batı ile yumuşakçalarların ve otların yönettiği Doğu insanının buluşma yeri neresi olacaktır? Bu hikayenin sonu nerede, nasıl bitecektir? Bunu hep birlikte yaşayıp göreceğiz. Ancak görünen o ki kendisini yüzyıllardır aşağılayan, geriye iteleyen, adamdan saymayan duygu ilk defa mühürlenmiş akla karşı ayaklandı ve sokakları doldurdu. İlk defa sessiz çoğunluk, sesi dünyayı gürültüye gark eden azınlığın karşısına dikildi ve ondan hesap soruyor. Duygunun isyan, aklın hegemonyasını kırabilecek mi, bunu zaman gösterecek. Ama olmakta olanın bizi olmuş olandan çok daha farklı bir yere götüreceğinin emareleri gözümüzü kamaştırıp duruyor. Duygusal isyanı değil bu, evet, duygunun isyanı… Ve duygunun isyanı duygusal isyandan çok daha yakıcıdır, göreceksiniz.
Akıl ile duygular arasında, diğer organlarda olduğundan çok daha sıkı, çok daha yakından, çok daha hayat memat meselesine tahvil edilecek bir bağ var. Bu bağ, duyguların akla keskinlik, aklın duygulara derinlik bahşedeceği bir formülasyonu beraberinde........
© Milat
visit website