menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

‘Dünyanın Çatısı’na seyahat

8 4
15.04.2024

“Dünyanın Çatısı” olarak adlandırılan Nepal, belki de yeryüzünde görülecek en ilginç ülkelerden biri.

Nepal’e gitmeden önce de böyle düşünüyordum. O güne kadar gördüğüm Nepal fotoğrafları, izlediğim belgeseller ve küçük yaşlarda tanıştığım paralarının gizemi, bende her zaman ilgi uyandırmıştı.

İki arkadaşımla birlikte Hindistan’dayız. İki gün boyunca Yeni Delhi’yi gezdikten sonra yeni keşifler yapmak istiyoruz. Onlar Tac Mahal’i görmek için Agra’ya gitmek istiyorlar. Benim içimde ise engellenmez bir şekilde Nepal’e gitme isteği var. Vizenin havaalanında alınabileceğini öğrendiğim anda Katmandu biletimi alıyorum. Arkadaşlarım Agra’ya gidiyorlar.

Havaalanına erken giderek uçağın sol ön tarafından bir koltuğu garanti etmem gerekiyor. Çünkü sol tarafta yol boyu Himalayalar uzanacak. Harita böyle gösteriyor. Önde olursa, kanada denk gelmeyecek ve fotoğraf çekebileceğim. “Erken gelen oturur” sözü işe yarıyor. İstediğim yeri alıyorum.

Nepal Kraliyet Havayolları’nın Boeing 757 tipi uçağı beklediğimden çok daha modern ve şık. Uçağın girişinde, Nepal’in ulusal giysileri içinde çok şirin görünen hostesler, “Namaste” diyerek yolcuları selamlıyorlar.

Bende heyecan dorukta. Hem böylesine gizemli bir ülkeye ilk kez gidiyorum hem de Himalayalar’ı göreceğim!

Bugüne kadar binin üzerinde uçuşum var, ancak yeni bir rotada uçarken pencereye yapışmaktan hâlâ kendimi alamam bir türlü. Taşkent’ten Pekin’e uçarken Çin Seddi’ni, Helsinki’den New York’a uçarken Grönland’ı, Madrid’den Kazablanka’ya uçarken de Cebelitarık’ı görmüş ve benzeri heyecanlar yaşamıştım.

Delhi’den kalkışımızdan yaklaşık yarım saat sonra Himalaya zirveleri görünmeye başlıyor. Hava oldukça bulutlu. Ancak, Himalaya şeridinin bulutların üzerinde kalan zirveleri göz kamaştırmaya yetiyor.

Bu uçuşun unutmayacağım bir başka tarafı da sunulan yemekler oluyor. Yüzden fazla havayolu şirketiyle yaptığım, bin küsur uçuş içinde, business class yemekleri de dahil, hiçbir uçakta bu kadar lezzetli yemek yememiştim. Özenle hazırlanmış, değişik sebzelerden oluşan bir vejetaryen yemeği. Tatlı olarak verilen sütlaç ise, bizdekilere parmak ısırtacak lezzette.

Katmandu’ya iniş için alçalırken, teraslama yöntemi ile ekilmiş yemyeşil yamaçlar görünüyor. Bu peysaj da, neredeyse Himalayalar kadar görsel bir şölen oluşturuyor.

Ancak şehrin kuş bakışı manzarası bu denli iç açıcı değil. Karmaşıklık, kirlilik ve çıplak gözle görünen bir fakirlik var.

Katmandu’ya inmeden önce, dilerseniz Nepal’in yakın tarihine ve sosyal yapısına kısaca bakalım.

Çin ile Hindistan’ın arasına sıkışmış, 2008 yılına kadar hüküm sürmüş 1500 yıllık bir krallıktı Nepal. 28 Mayıs 2008’de yıllarca süren ayaklanmalar ve iç savaşın ardından Nepal Komünist Partisi Kral’ı devirerek Nepal Demokratik Federal Cumhuriyeti’ni ilan etti.

Bu kadim ülke, tarihi boyunca, hiçbir boyunduruk altına girmemiş. Yanı başındaki, kendisinden kat be kat büyük ve güçlü olan Hindistan bir sömürge haline gelirken, Nepal bağımsızlığını korumuş ve hep kendisi olarak kalmış. Bu yönüyle takdir edilmesi gereken bir ülke.

Ancak sömürgeleşmiş olmamasına rağmen, bir türlü kalkınamamış.

İstatistiklere göre dünyanın en fakir ülkelerinden biri. Alım gücü paritesine göre kişi başına Gayrı Safi Yurtiçi Hasıla 2013 yılında sadece 1,500 dolar. Bu rakam Hindistan’da 4,000 dolar civarında. Nüfusun yarıdan fazlası fakirlik sınırının altında yaşıyor. Bu fakirliği Nepal’de gittiğiniz her yerde iliklerinize kadar hissediyorsunuz.

140,800 kilometrekarelik yüzölçümü ve 31 milyonluk nüfusu ile küçük ama kalabalık bir ülke.

Nepal’in doğal kaynakları kısıtlı. Sanayinin ekonomi içindeki payı sadece yüzde 20. Nüfusun büyük bölümünün geçim kaynağı tarım. Ne var ki topraklarının sadece yüzde 20’si tarıma elverişli. Toplam yüzölçümünün dörtte üçü, 3,000 metrenin üzerinde dağlarla kaplı. Yine de mümkün olan tüm tepe ve bayırlar, teraslama yöntemiyle tarım alanı olarak kullanılıyor. Katmandu Vadisi’nin dört bir yanı teraslar çekilmiş tepelerle çevrili. Hatta bazıları çok dik yamaçlar olmasına karşın bir avuç toprağın bile ekili olduğunu görüyorsunuz.

Nepal halkının çektiği ekonomik zorluklar yetmiyormuş gibi, bunlara bir de her yıl yaşadıkları doğal afetler ekleniyor. Haziran ayında başlayıp üç ay süren muson yağmurları, şiddetli fırtınalar ve toprak kaymaları ülkede yaşamı alt üst ediyor.

150 kilometrelik bir hat boyunda kurulu bu ülke tropik iklimden, arktik kutup iklimine kadar aşırı iklim koşullarını bir arada yaşıyor.

Bu olumsuzluklarla yaşamak zorunda olan Nepal insanı, ekmeğini turizmden çıkarmaya çalışıyor. Dünyanın dört bir tarafından gelen turistlerin ilgi odağı Katmandu Vadisi ve Himalayalar. Dağcılık, trekking gibi spor turizminin cazibe merkezi. Yöre insanı da, gelen turistlerden gelir elde edebilmek için her fırsatı zorluyor.

Ekonomik sıkıntılar, sosyal ve siyasal yaşamın da çok çalkantılı olmasına neden oluyor.

1 Haziran 2001 tarihinde, Veliaht Prens Dipendra Bir Bikram Şah cinnet getirerek, kraliyet sarayında, babası Kral Birendra Bir Bikram Şah’ı, annesini ve aile efradından sekiz kişiyi daha öldürdükten sonra intihar etti. Ya da dünya kamuoyuna olay bu şekilde lanse edildi. Bu olaya sebep olarak da, veliaht prensin evlenmesine, ailesinin izin vermemesi gösterildi. Böylesine bir katliam için bu mazeret inandırıcı geldi mi?…

Veliaht’ın kendisi de gidince, öldürülen kralın kardeşi Gyanendra Bir Bikram Şah kral oldu.

Bu isimleri neden bu kadar uzun yazdığımı sorabilirsiniz. Ama inanın uzun yazmadım, öldürülen kralın tam ismi Şri Panç Maharajdiraj Dipendra Bir Bikram Şah Dev!

“Şah”ların “dev” olduğu ülkelerde halklar “cüce” kalıyor ne yazık ki…

Komplo teorisi kurmak istemiyorum, ama yaşananların arkasında tahta geçen kralın kışkırtması olduğunu hissediyorum.

“Kral öldü, yaşasın (yeni) kral”… mı acaba?

Değil aslında. Bu monarşik “darbe”nin ardından bakın neler oldu.

Uzun bir süre “gelen gideni aratır” durumunu yaşadı Nepal halkı.

Çünkü tüm “dev”liğine rağmen eski kral, 1990 yılındaki “Halk Hareketi”ne bir anlamda boyun eğmek zorunda kalmış ve demokratik reformlar yapılmasının önünü açmıştı. Kabul edilen yeni anayasa ile kralın yetkileri kısıtlanmış, siyasi partileri yasaklayan ve insan haklarını kısıtlayan Pançayat Sistemi’ne son verilmişti.

Yeni kral Gyanendra ise, tahta geçmesinden sonra seçimle başa geçmiş başbakanları, gerilla ayaklanmalarına karşı etkisiz kalmakla suçlayarak görevlerinden aldı. Birkaç kez seçimleri iptal etti. İktidarı boyunca Nepal halkı rahat yüzü görmedi. Kişisel ihtirasları sürekli ön planda olan bir liderin halkının mutlu olmasını beklemek elbette kolay........

© Medya Günlüğü


Get it on Google Play