menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Öğretmeni Seçmek, Yetiştirmek, Görevlendirmek: Töreli Bir Şekilde

12 0
previous day

Bir alandaki düzenlemenin ve buna dayalı uygulamanın nasıl olacağına ilişkin öneriler getirmeden evvel temel ilkeleri belirlemek zorunluluktur. Aksi takdirde kendi içinde tutarsız politikalar kaçınılmaz olacaktır. Burada en önemli ilke tutarlılıktır. Öğretmen yetiştirme düzenimiz “kendimiz” ile tutarlı olmalıdır her şeyden önce. Bu noktada sadece 1800’lerin ortalarından beri şekillenen öğretmen yetiştirme tecrübesiyle tutarlılık değil daha ziyade bu tecrübeyi gözeten ve aynı zamanda, millî kimliğimize, medeniyet iddiamıza, insan ve toplum idealimize ilişkin bir tutarlılıktan bahsediyorum.

Öğretmenlik oldukça “modern”, yeni bir meslektir. Batı Avrupa’da şekillenen “modern çağın” icad ettiği kurumlardan biri olarak 18. yy sonlarında ortaya çıkan “modern okul” ile birlikte öğretmenlik mesleği de gündeme gelmiştir. Bununla birlikte bu yeni meslek kısa bir zaman içinde, gerek Avrupa’da gerek onu takip eden bizim gibi toplumlarda binlerce yıllık bir geçmişe sahip olan geleneksel köken örneklerinden pek çok unsuru tevarüs ederek gelişmiştir. Açık seçik ifade edilecek olursa bu yeni meslek büyücünün, şifacının, peygamberin, âlimin, hakimin, annenin ve babanın toplum zihnindeki yansımalarından etkilenerek evrilmiştir. Modern toplumlarda öğretmenlik mesleğine yüklenen ve kimi zaman mistik boyutlara varan kudsiyetin kaynakları da bu zengin arkaplana dayanmaktadır. Bu yeni meslek modern okulla birlikte tekâmül seyrini sürdürmüş yine modern eğitimi ve okulu zayıflatan, giderek işlevsizleştiren gelişmelerin tesiri ile de yok olmaya da yüz tutmuştur. Şu var ki gelecek on yıllarda birçok toplumda bildiğimiz anlamda eğitimin de öğretmenin de pek yeri olamayacaktır. Bu durumda modernlik projesine iman etmiş kimilerinin “değişim kaçınılmaz, değişime ayak uydurmak tek çıkar yol” diyerek bu yok oluşu sahiplenmeleri anlaşılır bir durumdur. Fakat, bu hengâme karşısında bir nebze olsun insanî bir kaygı taşıyan ve giderek çivilerinden boşalan bir dünyada insanî alternatifler üretmesi beklenenlerin bu “değişim”leri bunca sahiplenmeleri hiç de hayra yorulası bir vaziyet değildir.

Dünyada, özellikle ABD’de neşvünema bulan ve akabinde tüm dünyayı işgal eden küreselci dayatmalar sonucunda eğitim sahasında da olup biten her şey bu bahsetmiş olduğumuz değişim tufanına uygun, bu tufana kapılmışlığın eseri niteliğinde devinimlerle tezahür etmektedir. Bizde de durum pek farklı değildir. Öğretmen liselerinin sönümlenmesi, ardından eğitim fakültelerinin gereksiz şekilde çoğaltılması, formasyon yoluyla herkese öğretmenlik kapısının açılması, öğretmenlerin sözleşmeli personele dönüştürülmeleri, performansa ve özellikle nicelleştirilmiş performansa dayalı başarı/ödeme/çalıştırma anlayışının yaygınlaşması, öğretmenin meslekî özerkliğinin görmezden gelinmesi gibi gelişmelerin hepsi bu bağlamda düşünülebilir.

Söz konusu ettiğimiz “küreselce değişim” esasen........

© Maarifin Sesi


Get it on Google Play