Türkiye’de siyaset iklimini ve siyaset tarzını anlamak
Türkiye’de siyasetin yapısına, siyaset kültürüne ve siyasetin işleyişine dair sorulması gereken iki temel soru:
-Türkiye’de siyasal partilerin varlık sebepleri, ideolojik temelleri, toplumsal dayanakları ve siyaset yapma biçimleri nasıl şekilleniyor? Bu yapı, siyasal kültürü, siyasetin işleyiş dinamiklerini ve siyasal rekabeti hangi yönleriyle belirliyor?
-Türkiye’de siyasal partilerin örgütlenme mantığı, siyasal sistem içindeki işlevleri, karar alma süreçleri, devletle ve toplumla kurdukları ilişkinin niteliği nedir? Bu yapı siyasetin niteliğini, kapsamını ve sonuçlarını nasıl ve hangi yönlerde şekillendiriyor?
Önce genel çerçevede siyasetin doğasına ve temel işleyiş dinamiklerine; sonra dünyada geçtiğimiz yüzyıldan bugüne, “ideoloji-siyaset ilişkisinde” ve “siyaset anlayışında”görülen değişim çizgisine bakalım:
Çoğulcu ve demokratik bir düzenin temel ve vazgeçilmez aktörleri olan siyasal partiler; toplumun taleplerini, beklentilerini ve farklı yönelimlerini; somut politika önerilerine, uygulanabilir programlara ve kamusal çözümlere dönüştürerek karar ve irade mercilerine taşırlar veya iktidara geldiklerinde, hükümet etme sorumlulukları altında bizzat icra ederler.
Genel olarak baktığımızda, ideolojiler, siyasetin uygulanma biçimini ve içeriğini somut ve pratik anlamda oluşturan mutlak ve değişmez kalıplar değil; siyasal partilerin temel referans çerçevelerini ve genel yönelimlerini belirleyen bir rehber olmak durumundadır. İdeoloji ile siyaset arasındaki bağ, partilerin dünya görüşlerini tanımlamalarını ve temel “ilke–değer setlerini” belirlemelerini sağlar. Bu bağlamda siyasal partilerin asıl görevi, ideolojik dayanaklarından yola çıkarak siyaseti yorumlama biçimlerini gerçek hayatın ihtiyaçlarına tercüme edebilmek ve toplumun somut sorunlarına uygulanabilir çözümler üretebilmektir. Buradan hareketle, bir ülkede siyaset mekanizmasının ve siyasal süreçlerin sağlıklı işleyebilmesi için, siyasal partilerin “ideolojiyi rehber, programı araç, toplumsal sorumluluğu ise temel ilke” olarak benimsemeleri gerekir.
Geçtiğimiz yüzyılın siyasal dünyası, keskin ideolojilerin damgasını vurduğu bir dönemdi. Komünizm, faşizm, radikal milliyetçilik, devrimci sosyalizm ve teokratik siyasal doktrinler; toplumu, devleti, ekonomiyi ve insanları kökten dönüştürmeyi amaçlayan “büyük anlatılar” ortaya koydular. Bu ideolojiler, topyekün bir dünya tasavvuru geliştirdikleri için varlıklarını çoğu zaman birbirlerinin reddi üzerine inşa ettiler. Ancak 20’inci yüzyılda bu doğrultuda farklı coğrafyalarda gerçekleşen siyasi sistemler ve devlet tecrübeleri; bu ideolojik doktrinlerin soyut, ütopik ve uygulanamaz olduklarını ve gerçek hayatın dinamikleriyle örtüşmediklerini ortaya koydu. Radikal ideolojilere dayalı toplum ve devlet projeleri, kendi doktrinlerinden büyük sapmalar göstererek çöktüler ve dünyanın siyasal hafızasında derin travmalara yol açtılar.
20’inci yüzyılın son çeyreğinden itibaren bu radikal ideolojik sistemlerin yerini, giderek daha fazla “yumuşak” ideolojik tonlara ve “programatik siyaset” anlayışına dayalı siyasal yapılar almaya başladı. Bugün demokratik ülkelerde, esas olarak siyasal rekabet; kökten dönüşüm arayışları, sistem karşıtı doktrinler veya devlet düzenini ontolojik olarak tartışmaya........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein
Rachel Marsden