menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Gücün zirvesindeki yalnızlık

15 11
15.04.2025

Gücünün zirvesine çıkan herkes “yalnızdır.”

Şöhrette, servette, kudrette…

Tüm ünlüler, pop ikonları, mültimilyarderler, finans imparatorları, mutlak güç sahipleri, diktatörler…

İnsanın, bilinç sahibi olmaya başladığı andan itibaren; daha çok ilgi ve takdir görme, daha çok para kazanma, daha yüksek bir statüye ve kudrete kavuşma isteği, varoluşunun ve benliğinin ayrılmaz bir parçası haline gelir.

İnsan, ne kadar çok şey elde ederse etsin, ne kadar ileriye giderse gitsin, her defasında daha fazla artan bir iştahla daha yükseğe çıkmayı ve daha öteye gitmeyi ister. Bu öyle bir yükselme veya ilerlemedir ki, gelinebilecek en üst noktası olsa bile, doymak ve tatmin olabilmek yönünden zirvesi veya sınırı yoktur.

Buna karşılık, yükselmenin mutlak ve kaçınılmaz bir bedeli vardır:
“Yalnızlık…”

Yalnızlık; kişinin şöhret, servet ve kudret basamaklarını tırmanmaya girişmesiyle başlar. Zirveye yaklaşınca, çevresindeki insan sayısı azalır. Kimsenin ulaşamadığı en üst noktaya vardığında ise, yanında yöresinde hiç kimse kalmaz.

Gücün mutlaklaştığı yerde, yalnızlık da mutlak ve kaçınılmaz olur.

Hiç kimsenin ulaşamadığı bir dağın zirvesine dünyada sadece sizin çıktığınızı düşünelim. Böyle bir durumda, herkes sizden aşağıda kaldığı ve dolayısıyla tüm insanlardan koptuğunuz için; fiziksel ve sosyal olarak, yani mutlak anlamda “dünyanın en yalnız insanı” olmuş olursunuz.

Dünyanın en şöhretlisi, en zengini ve en kudretlisi olmak; dünyadaki en yüksek dağın zirvesine çıkan tek kişi gibi olmak, yani rakipsiz olmak demektir. Rakipsiz olan, yalnızlığın da zirvesindedir.

Şöhret, aynaların en çekici, en parlak olanıdır. Başlangıçta göz kamaştırır ve kişide kendisini sonsuz seyretme isteği uyandırır. Ancak, zamanla bir yanılsamaya dönüşür.

İnsan, şöhretin zirvesine ulaştığında, herkesin tanıdığı ama kimsenin gerçekten bilmediği bir “simgeye” dönüşür. Zirvede, paradoksal bir şekilde, görünürlük arttıkça “anlaşılma” azalır; kalabalıklar çoğaldıkça “iletişim” kaybolur; alkışlar yükseldikçe “gerçek benlik” susar. Bu, maksimum görünürlük içinde yaşanan bir kimlik kaybıdır. Şöhret, “kimliği örten bir maske,”
gerçek benliği “görünmez kılan bir perde” olur.

Dünyada milyarlarca insan sizi tanıyor, çılgınca alkışlıyor, peşinizden koşuyor ve size dokunmak için can atıyor. Oysa, ne onlar sizinle temas kurabiliyor, ne siz onlarla…Kalabalıklar içindesiniz, ama “tek başınasınız.” Bu,........

© Karar