Tadımlık Kitaplar-41
Selamün aleyküm Sevgili Okur,
Tadımlık Kitaplar 41. Sayısıyla huzurunuzda. Yılın üçüncü ayı mart… Anadolu’nun bir kısmında ağaçların çiçeğe durduğu, diğer kısmındaysa her tarafı karın kapladığı bir ay… Kar, aydınlığı ve güzelliği simgelediği gibi karanlığa da işarettir.
Mart ayı Mustafa Irgat’ın, Gogol’un, Refik Ahmet Nuri Sekizinci’nin, Salah Birsel’in, İvo Andriç’in, Cevat Fehmi Başkut’un, Yaşar Nabi Nayır’ın, Falih Rıfkı Atay’ın, Kerime Nadir’in, Sâmiha Ayverdi’nin, Verne’in, Şevket Süreyya Aydemir’in, İlhami Bekir Tez’in, A. Kadir’in, Ömer Seyfettin’in, Kemalettin Kamu’nun, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın, Mehmet Kaplan’ın, Yusuf Ziya Ortaç’ın, Karl Marks’ın, Niyazi-i Mısri’nin, Necati Beg’in, Ceyhun Atuf Kansu’nun, Âşık Veysel’in, Goethe’nin, Stendhal’ın, Halit Ziya Uşaklıgil’in, Mithat Cemal Kuntay’ın ve adını burada anamadığımız nice edip ve düşünürlerin ruhunu teslim ettiği bir ay…
Mart ayı, tabiatın canlanmaya başladığı, hayvanatın gün ışığına çıktığı bir ay… Bir anlamda hayatın yeniden canlandığı bir ay… Nice şiirlerin, öykülerin, denemelerin, romanların, anıların, gezilerin ve incelemelerin okurla buluştuğu, hemhâl olduğu bir ay…
Mart… Yılın uzun aylarından biri… Ramazan ayının ağırlandığı bir ay… Aynı zamanda 11 Mart Pazartesi günü Ramazan ayını karşıladık elhamdülillah. Köken itibarıyla Yunanca-Latince olan bu kelime Türkçe’de yoğun bir kullanıma sahip. Bu ay da Rabbim bizlere, milletimize, İslam ümmetine ve tüm insanlığa güzellikler ve iyilikler ihsan eder inşallah.
İslam dünyası Ramazan’a yine hüzünle girdi. Altı bulan terörist İsrail örgütünün vahşi saldırılarına müdahale eden ne bir devlet oldu ne de bir topluluk oldu. Meydanı boş bulan bir teröristler topluluğu her türlü melaneti işlerken Müslümanlar lafzen ve kalben buğz etmenin ötesinde pek bir şey yapamadı. Bu da bizim hâl-i pür-melalimiz…
Bu Mübarek ay hürmetine Rabbim bizlere basiret, feraset ve diriliş ruhu ihsan eylesin.
Allah’ın selamı üzerinize olsun. 11 Mart 2024’te başlayan Ramazan ayının İslam Ümmetinin uyanışına ve birlik-beraberlik içinde hareket etmesine vesile olması duasıyla… Allah’a emanet olunuz.
1978 Mersin doğumlu Yavuz Ahmet. 2001 yılında lisansını Samsun’da tamamladı. Millî Eğitim Bakanlığında öğretmenlik yapıyor. Evli ve iki çocuk babasıdır.
Hikâye ve denemeleri Varlık, Kaçak Yayın, Roman Kahramanları, Dergâh, Hece, Heceöykü, Türk Edebiyatı, Fayrap ve Post Öykü adlı dergilerde yayımlanan Yavuz Ahmet’in bugüne kadar yayımlanmış Pijama ve Kravat (2016) ile İbrahim’i Beklerken-Kudüs Öyküleri (2018) adlı ik öykü kitabı vardır. Şehzade Mustafa (2014), Azrail Menekşesi (2016), Ebter (2019), Altın Çiçek (2021) ve Leylekleri Beklerken (2024) adlı beş romanı bulunmaktadır.
Leylekleri Beklerken yazarın 2024 yılında yayımlanan son romanıdır. İsim konulmamış yedi bölümden oluşan romanda yazar Asistan Musa üzerinden Anadolu insanının dünyasından kesitler sunar bize. İyilik ve kötülük temaları üzerinden eserini kurgulayan yazar, gelenekten beslenerek yeniyi anlatmaya çalışır. Bunda da oldukça başarılıdır.
Romanın dördüncü bölümünden roman kahramanı Musa’nın dünyasını yansıtan bir bölümü sizlerle paylaşıyoruz. İyi okumalar:
“Sabahleyin ezan sesiyle uyandı. Yastığı duvara, sırtını da yastığa yaslayıp oturum vaziyete geçti. Ses çok berraktı. İlhami hocanın pürüzsüz nefesi ve davudi sesi hoparlörün mekanik sistemiyle buluşup dingin gökyüzünde perde perde genişleyerek dağılıyordu. Makamlara dair yegâne bilgisi saba makamıydı ve saba makamının o sakin otoritesini ne zaman duysa hüzünlenirdi.
Yetiştirme yurdunda kaldığı yıllarda kışları yurt kalabalık olduğundan Musa da diğerleri gibi muhabbeti uzatır, sabahları belletici öğretmenin düdüğüyle zar zor uyanırdı. Yazları ise bir yakını olanlar onların yanına gittiğinden yurt sakinleşir, kalanlar arasında da kafasına uyan biri bulunmadığından erken yatardı. Bu yüzden belleticinin düdüğünden çok önce sabah ezanının sesi onu uyandırmış olurdu. Saba makamının onu bir anne şefkatiyle ve baba gücüyle sarıp sarmaladığını hisseder, uyku mahmurluğunun yerini tarifsiz bir özlem alır, gözleri yaşarırdı.
Ezan bitince uzandığında, yeniden uyuyabilmek için boşu boşuna uğraşacağını anladı. Hepten kalktı, pencerenin önüne geçti. Köy hâlâ tatlı bir sabah loşluğunda uyuyor olsa da birkaç çoban uyanmış, sürüleriyle mezarlığın diğer yanındaki ağaçların arasında kaybolmaya hazırlanıyorlardı. Pencerenin önünden ayrılmak üzereyken hemen biraz aşağıda, orta büyüklükteki bir taşın arkasında on bir-on iki yaşlarında bir kız çocuğunun saklandığını fark etti. Çocuk taşın üst kısmından başını yarım çıkarmış, evden tarafa bakıyordu. Derken çocuk, ağaç gövdelerini ve çalıları gövdesine siper ederek yürümeye başladı. Sağ elinde bir çıkın taşıyordu. Musa çocuğun birilerine, belki de kendi sürülerinin başında duran çobana azık götürdüğünü düşündü. Demek tepenin diğer yanında da........© İnsaniyet
visit website