menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Adli Kontrole İlişkin Sorunlar ve Dosya Üzerinden Verilen Adli Kontrol Tedbiri

5 1
23.07.2024

I. Giriş

Adli kontrol müessesesi Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) m.109 ve devamında düzenlenmiştir. CMK m.109/1’e göre, “Bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada, 100’üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebilir”. Görüldüğü üzere, Kanun açıkça adli kontrol tedbirine karar verilebilmesi için tutuklama koşullarının oluşması gerektiğini ifade etmektedir. Tutuklamaya alternatif ve kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını tam manası ile kısıtlayan tutuklama öncesinde tatbiki düşünülmesi gereken bir tedbir olarak düzenlenen adli kontrol; tutuklamanın ölçülü olmadığına kanaat getirildiğinde başvurulabilecek, kişi hürriyetini daha az sınırlayan bir tedbir niteliğindedir. CMK bu hususta tartışmaya yer bırakmayacak ölçüde açık olsa da uygulamada adli kontrol tedbirine ilişkin kronikleşmiş birçok sorun tespit etmek mümkündür. Adli kontrol tedbiri, “evleviyet/öncelik” ve “ölçülülük/orantılılık” ilkeleri esas alınarak, verilecek cezanın ağırlığı, hastalık, yaşlılık ve uzun tutukluluk hallerinde tatbiki gerekli bir tedbirdir. Adli kontrol tedbiri de temel hak ve hürriyetlere kısıtlama getirir, fakat bu kısıtlamanın ölçüsü tutuklama tedbirine göre daha az ve katlanılabilirdir. Adli kontrol ile tutuklama tedbirleri aynı şartlara tabidir, fakat uygulamada tutuklama tedbirinin şartları kalktığından bahisle adli kontrol tedbiri uygulanır ki, bu usul CMK m.101’e ve m.109’a aykırıdır. Tutuklama için aranan şartlar yoksa, esasen adli kontrol tedbiri de tatbik edilemez. Yasal düzenlemede değişikliğe gidilmedikçe, her iki tedbirin tabi olduğu şartlar aynıdır.

II. Adli Kontrole İlişkin Başlıca Sorunlar

Bu kapsamda değinilmesi gereken sorunlardan ilki, kuvvetli suç şüphesine ilişkin değerlendirmenin adli kontrol sözkonusu olduğunda daha esnek yapılmasıdır. Oysa tutuklama tedbirinin düzenlendiği CMK m.100/1’de yer verilen “kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin” bulunması koşulu, adli kontrol tedbirleri için de aynı şekilde geçerlidir. Ülkemizde tutuklama kararları verilirken kuvvetli suç şüphesinin varlığının yeterince ortaya koyulamadığı, bu konuda ciddi sorunlar yaşandığı Anayasa Mahkemesi (AYM) ve bilhassa İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM) kararları ile sabit iken adli kontrol kararlarında daha esnek ve özensiz davranılması kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı bakımından büyük bir tehdit oluşturmaktadır.

Bir diğer sorun, adli kontrol tedbirlerini haklı kılan gerekçeler konusunda yaşanmaktadır. Kanun koyucu, adli kontrol tedbirlerine hangi hallerde başvurulabileceğini tutuklama nedenlerine gönderme yapmak suretiyle belirtmiştir. Buna göre, şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa yahut şüpheli veya sanığın davranışları; delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma, hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa tutuklama veya adli kontrol kararı verilebilir (CMK m.100/2). Uygulamada ise tutuklama koşulları oluşmasa dahi adli kontrol kararı verilebildiği, adli kontrol kararlarının -tutuklama kararlarında olduğu gibi- yeterli gerekçe içermediği, şüpheli veya sanığın hangi somut davranışının adli kontrol tedbirini haklılaştırdığının gösterilmediği vakalarla sıklıkla karşılaşılmaktadır.

Bir başka sorun, adli kontrol tedbiri sözkonusu olduğunda, “ölçülülük” ilkesinin tamamen gözardı edilmesidir. Oysa tıpkı tutuklama tedbiri için olduğu gibi “ölçülülük” adli kontrol tedbirleri için de bir hukuka uygunluk koşuludur. Adli kontrol tedbirlerinin tutuklamaya nazaran kişi hürriyetini daha az kısıtlaması bu tedbirlerin otomatik olarak ölçülü olduğu anlamına gelmemektedir. Gerçekten CMK m.109/3, kişi hürriyetlerine farklı nitelikte ve yoğunlukta sınırlamalar getiren çok sayıda yükümlülük öngörmektedir. Ölçülülük ilkesi, adli kontrol tedbirine hükmedilirken, temel hak ve hürriyetlere en az sınırlama getiren tedbirin tercih edilmesini gerektirmektedir. Nitekim AYM bir kararında, “konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirinin ölçülü olduğunun söylenebilmesi için tutuklamaya alternatif olan, temel hak ve özgürlükler üzerinde daha hafif müdahale teşkil eden diğer adli kontrol tedbirlerinin yeterli olmaması gerekir” demek suretiyle bunu teyit etmektedir (Esra Özkan Özakça [GK], B. No: 2017/32052, 8/10/2020, § 83).

Adli kontrole ilişkin sorunların bir diğeri, adli kontrol tedbirine ilişkin kararın çoğu kez dosya üzerinden verilmesidir. Bilindiği gibi, yakalanan veya gözaltına alınan bir kişi hakkında tutuklama kararı verilebilmesi için hakim önüne çıkarılması gerekmektedir. Anayasa m.19/5, yakalanan kişinin serbest bırakılmaması halinde hakim önüne çıkarılacağını öngörerek kişinin hakimlikçe sorgusu yapılmadan tutuklanmasına izin vermemektedir. Hakimlik sorgusu, tutuklamanın koşullarının oluşup oluşmadığı konusunda somut bir değerlendirme yapılmasına olanak tanıyan son derece önemli bir güvencedir. Adli kontrol ile tutuklamanın koşulları aynı olduğundan, adli kontrol kararının da sorgusuz verilemeyeceğini söylemek mümkündür. Öte yandan, tıpkı tutuklama gibi kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahale teşkil ettiği kabul edilen konutu terk etmeme tedbirine dosya üzerinden karar verilmesi Anayasa m.19’a açıkça aykırılık oluşturmaktadır. AYM, kişinin hareket serbestisi üzerindeki sınırlayıcı etkisini gözönünde bulundurarak konutu terk etmeme tedbirini kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına bir müdahale olarak kabul etmekte ve bu tedbirin hukuka uygunluğunu Anayasa m.19’da yer verilen güvenceler ışığında incelemektedir (Esra Özkan Özakça [GK], B. No: 2017/32052, 8/10/2020, § 76). Adli kontrol kapsamında hakkında konutu terk etmeme yükümlülüğü uygulanan kişi serbest bırakılmış sayılmayacağından, kişinin hakim önüne çıkarılması anayasal bir zorunluluktur.

Nihayet değinilmesi gereken, ancak diğerlerinden farklı olarak Kanundan kaynaklanan bir başka sorun, hukuka aykırı adli kontrol tedbiri nedeniyle uğranılan zararın tazmininde ortaya çıkmaktadır. Koruma tedbirleri nedeniyle tazminat istemini düzenleyen CMK m.141/1,a) bendinde; “Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen” kişilerin, maddi ve manevi her türlü zararlarını Devletten isteyebileceklerini belirterek, adli kontrol tedbirini bu bendin kapsamı dışında bırakmaktadır. Buna karşın aynı maddede adli kontrole ilişkin iki düzenleme bulunmaktadır. 02.03.2024 tarihli ve 7499 sayılı Kanun ile değiştirilen (k) bendinde, adli kontrol işlemine karşı Kanunda öngörülen başvuru imkanından yararlandırılmayan kişilerin, aynı Kanunla eklenen (l) bendinde ise,........

© Hukuki Haber


Get it on Google Play