menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Ceza Muhakemesi Kanunu Madde 226/4’ün İptaline İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararının Değerlendirilmesi

7 31
23.07.2024

Ceza yargılamalarında sanık, müdafi tarafından savunulabilecektir. Ceza yargılamalarında savunma hakkının tam olarak tesis edilebilmesi için kanun tarafından belirlenen hareket alanı içerisinde müdafi serbest bir şekilde görevini icra edebilmelidir. Aksi bir durum savunma hakkının kısıtlanmasına sebebiyet verecektir[1]. Adil yargılanma hakkının soruşturma ve kovuşturma evrelerinde etkin bir şekilde sağlanabilmesi için Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) madde (m.) 6/3-c’de, suçla itham edilen kişinin kendisini bizzat savunabileceği veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanabileceği; eğer avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabileceği düzenlenmiştir.

Kanun koyucu Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) m. 226/4’te, birinci, ikinci ve üçüncü fıkralardaki bildirimlerin varsa müdafiye yapılacağını ve müdafinin, sanığa tanınan haklardan sanık gibi yararlanacağını düzenlemiştir. Görüldüğü üzere ek savunma hakkının kullanımı ve bu haktan faydalanılması açısından sanık ve müdafisi eş tutulmuştur[2]. Kanun koyucu bu düzenleme ile mahkemeye bir takdir yetkisi tanımamıştır[3]. Bu düzenleme ile duruşma esnasında sanığın olmadığı hallerde dahi ek savunma hakkının müdafi tarafından kullanılabilmesi mümkün hale gelmiştir[4]. Ancak Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından 22/02/2024 tarihinde oybirliğiyle verilen kararla[5], bu durumun Anayasa (AY) m. 36’da düzenlenen hak arama hürriyetine aykırı olduğuna ve dolayısıyla CMK m. 226/4’ün iptaline karar verilmiştir. İlgili kararın detayları ve değerlendirmemiz aşağıdaki gibidir:

Muğla 4. Asliye Ceza Mahkemesi, özetle CMK m. 226/4’te:

- Yazılı bildirimden bahsedildiği ancak kuralın atıfta bulunduğu fıkralarda bildirime ilişkin herhangi bir ibarenin yer almadığı,

- Sanığa tanınan haklar kavramına yer verildiği ancak bu hakların kapsamına dair herhangi bir açıklığın öngörülmediği,

- Müdafinin yararlanacağı hakların belirlenmesinin hukuki belirlilik ilkesiyle bağdaşmadığı,

- Sanık müdafinin hukuki yardımının sanığın savunması yerine ikame edildiği,

şeklindeki sebeplerle CMK m. 226/4’ün AY m. 2’ye ve m. 36’ya aykırı olduğu iddiasını itirazen AYM’ye taşımıştır.

AYM, önüne gelen iptal iddiasını detaylı bir şekilde incelemiş ve çeşitli değerlendirmelere yer vermiştir. AYM verdiği kararda, öncelikle adil yargılanma hakkı uyarınca sanığın, usulüne uygun bir şekilde kendisine isnat edilen suçtan ayrıntılı ve yeterli düzeyde haberdar edilmesi gerektiğini; bu hususun gerçekleşmesinin ardından hakkında gerçekleştirilen duruşmada, hazır bulunma hakkının önemine vurgu yapmıştır. AYM’ye göre duruşmada hazır bulunma hakkı öylesine elzem bir haktır ki sanık, bu hak sayesinde kendisini en iyi şekilde savunma imkanını elde etmektedir. Zira itham edildiği olayı ve hususları en iyi bilebilecek olan sanık, mahkeme huzurunda delillerin tartışılmasını sağlayacak, aleyhine olan delilleri bertaraf edebilecek ve böylelikle de mahkemenin vereceği kararı etkileme imkanına sahip olacaktır. Bir önceki cümlede belirtilen hususların gerçekleşmesi, sanığın bizzat hazır bulunma hakkının, eksiksiz bir şekilde sağlanmasıyla mümkün olacaktır. AYM, sonuç olarak ise sanığın hem itham edildiği hususlardan yeterli ve ayrıntılı bir şekilde haberdar edileceğini hem de duruşmada hazır bulunma hakkı kapsamında, yargılamaya etki edebileceğini belirtmiştir.

AYM, bir önceki paragrafta yer verilen belirlemeleri yapmakla birlikte adil yargılanma hakkı çerçevesinde sanığın, kendisine isnat edilen suçlardan yeterli düzeyde ve ayrıntılı olarak haberdar edilmesinin, duruşmada hazır bulunma hakkının sınırsız bir şekilde uygulanması halinde suistimallerin gerçekleşebileceğini belirtmektedir. Örneğin bu durum sebebiyle yargılamalar gereksiz uzayabilecek, akamete uğrayabilecek, dava zamanaşımı süresi dolabilecek ve sonuç olarak da suç işleyen kişiler cezalandırılmamış olacaktır. Bu sebeple sanığın sahip olduğu adil yargılanma hakkının kısıtlanabilmesi veya sanık tarafından bu hakkın güvencelerinden feragat edilmesi mümkündür. Ancak yine de adil yargılanma hakkından feragat edebilmenin birtakım koşullara bağlı olduğu ifade edilmiştir. Bu koşullar şu şekildedir:

- Feragat iradesi açık olacak,

- Feragatin sonuçları kişi yönünden makul olarak öngörülebilir olacak,

- Feragat edilse dahi asgari usul güvencelerini sağlanmış olacak,

- Feragati meşru olmaktan çıkaran bir kamu yararı bulunmayacak.

AYM verdiği kararda bu belirlemeleri yapmasının ardından, bahsi geçen feragatin örtülü bir şekilde yapılmasında bir beis olmadığını belirtmiş ve CMK m. 226/4’ün, adil yargılanma hakkının sanığa sağlamış olduğu belirli usul güvencelerinden örtülü bir şekilde feragat anlamı taşıdığını belirtmiştir. Zira yargılamaların makul bir süre içinde sona ermesi için CMK m.226’nın ilk iki fıkrasının söz konusu olduğu hallerde bildirimlerin, varsa müdafiye yapılacağı ve müdafinin, sanığa tanınan haklardan sanık gibi faydalanacağı hüküm altına alınmıştır. Bu şekilde, kanun koyucu ek savunma hakkının kullanılması için sanığın duruşmada hazır olmasını mutlak bir gereklilik olarak görmeyerek adil yargılanma hakkı kapsamında sanığın isnadı öğrenme, duruşmada hazır bulunma ve savunma haklarına bir sınırlama getirmiştir.

Kararda AY m. 13 uyarınca, adil yargılanma hakkına getirilen sınırlamaların,........

© Hukuki Haber


Get it on Google Play