Bu utanç kimin?
Başkent Ankara’da bir lisede cep telefonuyla kayda alınıp sosyal medyada paylaşılan, ardından da haber sitelerine konu olup infiale yol açan korkunç görüntüleri seyredince adeta kanım dondu.
Bir sınıf ortamında mesleğinin en olgun çağlarında ders anlatmaya hazırlanan bir öğretmenin bazı şımarık öğrenciler tarafından etrafının sarılması, pervasızca alaya alınması ve ona ders işletmemek adına bazı öğrenciler tarafından fiziki temas dahil her türlü saygısızlık yapılması ve mobbing uygulanması, aklı selim sahibi herkesi olduğu gibi bendenizi de yarınlarımız adına derin kaygılara sevk etti.
Bazı okul türlerimizde bilgiye tamamen kapalı, şiddete ise mümkün olduğunca açık bir öğrenci kitlesi var.
Kendi elimizle kendi geleceğimizi tahrif ediyoruz aslında. Gençlik, bir toplumun yarınıdır. Aynı zamanda övünç kaynağı ve iftiharıdır. Genci olmayan toplumun geleceği de yoktur. Gelin görün ki Ankara’daki bir lisede görüntüye çıkan bu gençler ne anne babalarının ne öğretmenlerinin ne okullarının ne de toplumumuzun gurur duyacağı cinsten bir davranış içinde değiller. Ne oluyor bu gençlere? Bu gençler talebe mi, yol kesici mi? Eğitim yuvaları gün geçtikçe saygısızlığın ve şiddetin merkezi haline mi geliyor? İnfiale yol açan bu görüntülerin asıl sorumluları kim?
İşin fiilen içerisinde olmama ve eğitimin her kademesinde görev yapmama rağmen eğitimle ilgili yazıları genellikle canımın çok incindiği bu tür infial durumlarında yazmayı yeğliyorum.
Kredili sistem, 100’lük ve 10’luk not sisteminin aynı anda uygulandığı bir geçiş döneminde, 90’lı yılların başlarında mesleğe başlamış biri olarak; “Eskiden her şey daha iyiydi. Eğitim sistemimiz gün geçtikçe daha da kötüleşiyor. Dayak kalktı, eğitimde her şey kötüleşti…” gibi genellemelere sadece gülüp geçiyorum. “Eskiye rağbet (itibar) olsaydı bitpazarına nur yağardı” demiş atalarımız. Ben kendimi bildim bileli eğitimde şuursuzca bir arayış, kör ve kara düzen bir batı taklitçiliği, bakandan bakana- hükümetten hükümete göre şekillenen bir yaklaşım mevcuttu. Mesleğinin ilk yıllarında “bir bakan ilçeye teşrif edecek diye” öğretmenleriyle birlikte saatlerce yağmurun, karın ve soğuğun altında siyah okul formalarıyla bekletilen ilkokul öğrencilerini çıplak gözle görmüş biri olarak eğitim sistemindeki iyilik ve kötülüğün eski veya yeniyle izah edilemeyeceğini gayet iyi bilirim.
“Dün dünde kaldı cancağızım, şimdi yeni şeyler söylemek lazım.”
Ne güzel söylemiş Mevlâna Celaleddin Rumi. Yeni bir dönem var ise bu dönemin havasına eskinin değil bugünün iklimini baz alarak hazırlanmak lazım. Tıpkı dünün güneşiyle bugünün elbisesinin kurutulamayacağı gibi.
Bizdeki sorun eğitim elbisesinin ilk düğmesinin yanlış iliklenmesi........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein
Joshua Schultheis
Rachel Marsden