menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Gülmeyi unutan toplum...

15 0
26.11.2025

SON elli yılda ekonomik değişiklikleri ve çalkantıları bire bir yaşayan bir birey olarak günü daha reel değerlendirebiliyorum.

Elbette bir siyasetçi gibi gözü kapalı ve bulunduğum yere göre muhalefet veya iktidar kanadını övmek gibi bir psikolojim yok.

Ayrıca bu tavırlara da ihtiyacım yok.

Bu halkın içindeyim.

Onlarla beraber yaşıyorum.

Dertlerine, eksikliklerine, ihtiyaçlarına günlük, yıllık gelişimlere göre hissiyatlarına vakıfım.

Zira bu ülkenin bir parçasıyım.

Herkes gibi bende daha iyi, daha mükellef bir yaşamı hak ettiğimi düşünüyorum.

Beklentilerimde ona göre değişiyor.

Bazen umuda katılıyorum.

Bazen karamsarlığa kapılmama engel olamıyorum.

Nasıl bir gelir seviyesine sahip olduğunuz önemli bu ülkede…

Ancak seviyenize göre müreffeh bir yaşamın parçası olabiliyorsunuz.

Herkesin umudu, gözü arkada…

Alamadıklarına…

Kavuşamadıklarına yutkunmadan yaşayabileceği bir hayat.

Ülkenin geneli artık fakirleşmiş ve bir daha orta gelir seviyesine kavuşamayacağına inandığı bir hayatın esaretinde.

Altı ayda bir gerçekleşmesi düşünülen enflasyona göre artan gelirinin asla piyasa şartlarına uyum sağlayacağına ve refah seviyesinin yükseleceğine dair bir umudu yok.

Öyle ki fakirlik artık bir yaşam biçimi olmuş.

İnsanlar manevi duygularıyla kaderin bir parçası olarak ister, istemez kabul etmiş.

İsyan eden yok mu?

Elbette var.

Ama suskun toplum çoğunluğu oluşturuyor.

Ve onlar hak ettikleri ve yaşayamadıkları hayat ve elde edemedikleri ekonomik seviye için umutlarını bir başka bahara bile taşıyamayacak kadar bıkkın ve çaresizler.

Durumu farklı mütalaa edenler ve tabloyu parlatmaya çalışanlar olabilir.

Bunu gerçekten inandıkları ve ortamın böyle oluştuğu için mi yaparlar?

Yoksa sevgilerinin tükenmemesine özen gösterdikleri liderler için mi, onu onlara sormak lazım.

Ama ben insanların yüzüne, gözlerinin içine baktığımda böyle bir ışık,

Yükselecek bir umut,

Oh diyebilecek bir nefes belirtisi göremiyorum hiç.

Dün bir dostumuzu ziyaretten dönerken yanan kırmızı ışıktan dolayı yaya geçidinde durduğumuzda, her iki yönde karşıdan karşıya geçen insanlarımızı seyrettik.

Yüzde 90'nın, belki de daha fazlasını yüzü yere bakıyordu.

Neredeyse tamamının gözlerinde en ufak bir parıltı yoktu.

Belli ki, umutlar tükenmiş, yüzler gülmüyordu.

Zaten 'Gülmeyi unutan toplum' tabirini başka nasıl kullanabilirdim ki?

Elbette bir siyasetçi gibi gözü kapalı ve bulunduğum yere göre muhalefet veya iktidar kanadını övmek gibi bir psikolojim yok.

Ayrıca bu tavırlara da ihtiyacım yok.

Bu halkın içindeyim.

Onlarla beraber yaşıyorum.

Dertlerine, eksikliklerine, ihtiyaçlarına günlük, yıllık gelişimlere göre hissiyatlarına vakıfım.

Zira bu ülkenin bir parçasıyım.

Herkes gibi bende daha iyi, daha mükellef bir yaşamı hak ettiğimi düşünüyorum.

Beklentilerimde ona göre değişiyor.

Bazen umuda katılıyorum.

Bazen karamsarlığa kapılmama engel olamıyorum.

Nasıl bir gelir seviyesine sahip olduğunuz önemli bu ülkede…

Ancak seviyenize göre müreffeh bir yaşamın parçası olabiliyorsunuz.

Herkesin umudu, gözü arkada…

Alamadıklarına…

Kavuşamadıklarına yutkunmadan yaşayabileceği bir hayat.

Ülkenin geneli artık fakirleşmiş ve bir daha orta gelir seviyesine kavuşamayacağına inandığı bir hayatın esaretinde.

Altı ayda bir gerçekleşmesi düşünülen enflasyona göre artan gelirinin asla piyasa şartlarına uyum sağlayacağına ve refah seviyesinin yükseleceğine dair bir umudu yok.

Öyle ki fakirlik artık bir yaşam biçimi olmuş.

İnsanlar manevi duygularıyla kaderin bir parçası olarak ister, istemez kabul etmiş.

İsyan eden yok mu?

Elbette var.

Ama suskun toplum çoğunluğu oluşturuyor.

Ve onlar hak ettikleri ve yaşayamadıkları hayat ve elde edemedikleri ekonomik seviye için umutlarını bir başka bahara bile taşıyamayacak kadar bıkkın ve çaresizler.

Durumu farklı mütalaa edenler ve tabloyu parlatmaya çalışanlar olabilir.

Bunu gerçekten inandıkları ve ortamın böyle oluştuğu için mi yaparlar?

Yoksa sevgilerinin tükenmemesine özen gösterdikleri liderler için mi, onu onlara sormak lazım.

Ama ben insanların yüzüne, gözlerinin içine baktığımda böyle bir ışık,

Yükselecek bir umut,

Oh diyebilecek bir nefes belirtisi göremiyorum hiç.

Dün bir dostumuzu ziyaretten dönerken yanan kırmızı ışıktan dolayı yaya geçidinde durduğumuzda, her iki yönde karşıdan karşıya geçen insanlarımızı seyrettik.

Yüzde 90'nın, belki de daha fazlasını yüzü yere bakıyordu.

Neredeyse tamamının gözlerinde en ufak bir parıltı yoktu.

Belli ki, umutlar tükenmiş, yüzler gülmüyordu.

Zaten 'Gülmeyi unutan toplum' tabirini başka nasıl kullanabilirdim ki?

Ayrıca bu tavırlara da ihtiyacım yok.

Bu halkın içindeyim.

Onlarla beraber yaşıyorum.

Dertlerine, eksikliklerine, ihtiyaçlarına günlük, yıllık gelişimlere göre hissiyatlarına vakıfım.

Zira bu ülkenin bir parçasıyım.

Herkes gibi bende daha iyi, daha mükellef bir yaşamı hak ettiğimi düşünüyorum.

Beklentilerimde ona göre değişiyor.

Bazen umuda katılıyorum.

Bazen karamsarlığa kapılmama engel olamıyorum.

Nasıl bir gelir seviyesine sahip olduğunuz önemli bu ülkede…

Ancak seviyenize göre müreffeh bir yaşamın parçası olabiliyorsunuz.

Herkesin umudu, gözü arkada…

Alamadıklarına…

Kavuşamadıklarına yutkunmadan yaşayabileceği bir hayat.

Ülkenin geneli artık fakirleşmiş ve bir daha orta gelir seviyesine kavuşamayacağına inandığı bir hayatın esaretinde.

Altı ayda bir gerçekleşmesi düşünülen enflasyona göre artan gelirinin asla piyasa şartlarına uyum sağlayacağına ve refah seviyesinin yükseleceğine dair bir umudu yok.

Öyle ki fakirlik artık bir yaşam biçimi olmuş.

İnsanlar manevi duygularıyla kaderin bir parçası olarak ister, istemez kabul etmiş.

İsyan eden yok mu?

Elbette var.

Ama suskun toplum çoğunluğu oluşturuyor.

Ve onlar hak ettikleri ve yaşayamadıkları hayat ve elde edemedikleri ekonomik seviye için umutlarını bir başka bahara bile taşıyamayacak kadar bıkkın ve çaresizler.

Durumu farklı mütalaa edenler ve tabloyu parlatmaya çalışanlar olabilir.

Bunu gerçekten inandıkları ve ortamın böyle oluştuğu için mi yaparlar?

Yoksa sevgilerinin tükenmemesine özen gösterdikleri liderler için mi, onu onlara sormak lazım.

Ama ben insanların yüzüne, gözlerinin içine baktığımda böyle bir ışık,

Yükselecek bir umut,

Oh diyebilecek bir nefes belirtisi göremiyorum hiç.

Dün bir dostumuzu ziyaretten dönerken yanan kırmızı ışıktan dolayı yaya geçidinde durduğumuzda, her iki yönde karşıdan karşıya geçen insanlarımızı seyrettik.

Yüzde 90'nın, belki de daha fazlasını yüzü yere bakıyordu.

Neredeyse tamamının gözlerinde en ufak bir parıltı yoktu.

Belli ki, umutlar tükenmiş, yüzler gülmüyordu.

Zaten 'Gülmeyi unutan toplum' tabirini başka nasıl kullanabilirdim ki?

Bu halkın içindeyim.

Onlarla beraber yaşıyorum.

Dertlerine, eksikliklerine, ihtiyaçlarına günlük, yıllık gelişimlere göre hissiyatlarına vakıfım.

Zira bu ülkenin bir parçasıyım.

Herkes gibi bende daha iyi, daha mükellef bir yaşamı hak ettiğimi düşünüyorum.

Beklentilerimde ona göre değişiyor.

Bazen umuda katılıyorum.

Bazen karamsarlığa kapılmama engel olamıyorum.

Nasıl bir gelir seviyesine sahip olduğunuz önemli bu ülkede…

Ancak seviyenize göre müreffeh bir yaşamın parçası olabiliyorsunuz.

Herkesin umudu, gözü arkada…

Alamadıklarına…

Kavuşamadıklarına yutkunmadan yaşayabileceği bir hayat.

Ülkenin geneli artık fakirleşmiş ve bir daha orta gelir seviyesine kavuşamayacağına inandığı bir hayatın esaretinde.

Altı ayda bir gerçekleşmesi düşünülen enflasyona göre artan gelirinin asla piyasa şartlarına uyum sağlayacağına ve refah seviyesinin yükseleceğine dair bir umudu yok.

Öyle ki fakirlik artık bir yaşam biçimi olmuş.

İnsanlar manevi duygularıyla kaderin bir parçası olarak ister, istemez kabul etmiş.

İsyan eden yok mu?

Elbette var.

Ama suskun toplum çoğunluğu oluşturuyor.

Ve onlar hak ettikleri ve yaşayamadıkları hayat ve elde edemedikleri ekonomik seviye için umutlarını bir başka bahara bile taşıyamayacak kadar bıkkın ve çaresizler.

Durumu farklı mütalaa edenler ve tabloyu parlatmaya çalışanlar olabilir.

Bunu gerçekten inandıkları ve ortamın böyle oluştuğu için mi yaparlar?

Yoksa sevgilerinin tükenmemesine özen gösterdikleri liderler için mi, onu onlara sormak lazım.

Ama ben insanların yüzüne, gözlerinin içine baktığımda böyle bir ışık,

Yükselecek bir umut,

Oh diyebilecek bir nefes belirtisi göremiyorum hiç.

Dün bir dostumuzu ziyaretten dönerken yanan kırmızı ışıktan dolayı yaya geçidinde durduğumuzda, her iki yönde karşıdan karşıya geçen insanlarımızı seyrettik.

Yüzde 90'nın, belki de daha fazlasını yüzü yere bakıyordu.

Neredeyse tamamının gözlerinde en ufak bir parıltı yoktu.

Belli ki, umutlar tükenmiş, yüzler gülmüyordu.

Zaten 'Gülmeyi unutan toplum' tabirini başka nasıl kullanabilirdim ki?

Onlarla beraber yaşıyorum.

Dertlerine, eksikliklerine, ihtiyaçlarına günlük, yıllık gelişimlere göre hissiyatlarına vakıfım.

Zira bu ülkenin bir parçasıyım.

Herkes gibi bende daha iyi, daha mükellef bir yaşamı hak ettiğimi düşünüyorum.

Beklentilerimde ona göre değişiyor.

Bazen umuda katılıyorum.

Bazen karamsarlığa kapılmama engel olamıyorum.

Nasıl bir gelir seviyesine sahip olduğunuz önemli bu ülkede…

Ancak seviyenize göre müreffeh bir yaşamın parçası olabiliyorsunuz.

Herkesin umudu, gözü arkada…

Alamadıklarına…

Kavuşamadıklarına yutkunmadan yaşayabileceği bir hayat.

Ülkenin geneli artık fakirleşmiş ve bir daha orta gelir seviyesine kavuşamayacağına inandığı bir hayatın esaretinde.

Altı ayda bir gerçekleşmesi düşünülen enflasyona göre artan gelirinin asla piyasa şartlarına uyum sağlayacağına ve refah seviyesinin yükseleceğine dair bir umudu yok.

Öyle ki fakirlik artık bir yaşam biçimi olmuş.

İnsanlar manevi duygularıyla kaderin bir parçası olarak ister, istemez kabul etmiş.

İsyan eden yok mu?

Elbette var.

Ama suskun toplum çoğunluğu oluşturuyor.

Ve onlar hak ettikleri ve yaşayamadıkları hayat ve elde edemedikleri ekonomik seviye için umutlarını bir başka bahara bile taşıyamayacak kadar bıkkın ve çaresizler.

Durumu farklı mütalaa edenler ve tabloyu parlatmaya çalışanlar olabilir.

Bunu gerçekten inandıkları ve ortamın böyle oluştuğu için mi yaparlar?

Yoksa sevgilerinin tükenmemesine özen gösterdikleri liderler için mi, onu onlara sormak lazım.

Ama ben insanların yüzüne, gözlerinin içine baktığımda böyle bir ışık,

Yükselecek bir umut,

Oh diyebilecek bir nefes belirtisi göremiyorum hiç.

Dün bir dostumuzu ziyaretten dönerken yanan kırmızı ışıktan dolayı yaya geçidinde durduğumuzda, her iki yönde karşıdan karşıya geçen insanlarımızı seyrettik.

Yüzde 90'nın, belki de daha fazlasını yüzü yere bakıyordu.

Neredeyse tamamının gözlerinde en ufak bir parıltı yoktu.

Belli ki, umutlar tükenmiş, yüzler gülmüyordu.

Zaten 'Gülmeyi unutan toplum' tabirini başka nasıl kullanabilirdim ki?

Dertlerine, eksikliklerine, ihtiyaçlarına günlük, yıllık gelişimlere göre hissiyatlarına vakıfım.

Zira bu ülkenin bir parçasıyım.

Herkes gibi bende daha iyi, daha mükellef bir yaşamı hak ettiğimi düşünüyorum.

Beklentilerimde ona göre değişiyor.

Bazen umuda katılıyorum.

Bazen karamsarlığa kapılmama engel olamıyorum.

Nasıl bir gelir seviyesine sahip olduğunuz önemli bu ülkede…

Ancak seviyenize göre müreffeh bir yaşamın parçası olabiliyorsunuz.

Herkesin umudu, gözü arkada…

Alamadıklarına…

Kavuşamadıklarına yutkunmadan yaşayabileceği bir hayat.

Ülkenin geneli artık fakirleşmiş ve bir daha orta gelir seviyesine kavuşamayacağına inandığı bir hayatın esaretinde.

Altı ayda bir gerçekleşmesi düşünülen enflasyona göre artan gelirinin asla piyasa şartlarına uyum sağlayacağına ve refah seviyesinin yükseleceğine dair bir umudu yok.

Öyle ki fakirlik artık bir yaşam biçimi olmuş.

İnsanlar manevi duygularıyla kaderin bir parçası olarak ister, istemez kabul etmiş.

İsyan eden yok mu?

Elbette var.

Ama suskun toplum çoğunluğu oluşturuyor.

Ve onlar hak ettikleri ve yaşayamadıkları hayat ve elde edemedikleri ekonomik seviye için umutlarını bir başka bahara bile taşıyamayacak kadar bıkkın ve çaresizler.

Durumu farklı mütalaa edenler ve tabloyu parlatmaya çalışanlar olabilir.

Bunu gerçekten inandıkları ve ortamın böyle oluştuğu için mi yaparlar?

Yoksa sevgilerinin tükenmemesine özen gösterdikleri liderler için mi, onu onlara sormak lazım.

Ama ben insanların yüzüne, gözlerinin içine baktığımda böyle bir ışık,

Yükselecek bir umut,

Oh diyebilecek bir nefes belirtisi göremiyorum hiç.

Dün bir dostumuzu ziyaretten dönerken yanan kırmızı ışıktan dolayı yaya geçidinde durduğumuzda, her iki yönde karşıdan karşıya geçen insanlarımızı seyrettik.

Yüzde 90'nın, belki de daha fazlasını yüzü yere bakıyordu.

Neredeyse tamamının gözlerinde en ufak bir parıltı yoktu.

Belli ki, umutlar tükenmiş, yüzler gülmüyordu.

Zaten 'Gülmeyi unutan toplum' tabirini başka nasıl kullanabilirdim ki?

Zira bu ülkenin bir parçasıyım.

Herkes gibi bende daha iyi, daha mükellef bir yaşamı hak ettiğimi düşünüyorum.

Beklentilerimde ona göre değişiyor.

Bazen umuda katılıyorum.

Bazen karamsarlığa kapılmama engel olamıyorum.

Nasıl bir gelir seviyesine sahip olduğunuz önemli bu ülkede…

Ancak seviyenize göre müreffeh bir yaşamın parçası olabiliyorsunuz.

Herkesin umudu, gözü arkada…

Alamadıklarına…

Kavuşamadıklarına yutkunmadan yaşayabileceği bir hayat.

Ülkenin geneli artık fakirleşmiş ve bir daha orta gelir seviyesine kavuşamayacağına inandığı bir hayatın esaretinde.

Altı ayda bir gerçekleşmesi düşünülen enflasyona göre artan gelirinin asla piyasa şartlarına uyum sağlayacağına ve refah seviyesinin yükseleceğine dair bir umudu yok.

Öyle ki fakirlik artık bir yaşam biçimi olmuş.

İnsanlar manevi duygularıyla kaderin bir parçası olarak ister, istemez kabul etmiş.

İsyan eden yok mu?

Elbette var.

Ama suskun toplum çoğunluğu oluşturuyor.

Ve onlar hak ettikleri ve yaşayamadıkları hayat ve elde edemedikleri ekonomik seviye için umutlarını bir başka bahara bile taşıyamayacak kadar bıkkın ve çaresizler.

Durumu farklı mütalaa edenler ve tabloyu parlatmaya çalışanlar olabilir.

Bunu gerçekten inandıkları ve ortamın böyle oluştuğu için mi yaparlar?

Yoksa sevgilerinin tükenmemesine özen gösterdikleri liderler için mi, onu onlara sormak lazım.

Ama ben insanların yüzüne, gözlerinin içine baktığımda böyle bir ışık,

Yükselecek bir umut,

Oh diyebilecek bir nefes belirtisi göremiyorum hiç.

Dün bir dostumuzu ziyaretten dönerken yanan kırmızı ışıktan dolayı yaya geçidinde durduğumuzda, her iki yönde karşıdan karşıya geçen insanlarımızı seyrettik.

Yüzde........

© Gazete Gerçek