menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yumuşamanın normları, fabrikanın ayarları

64 1
29.05.2024

Kasım 2002’de AKP iktidara geldiğinde, Türkiye’yi 12 Eylül’e taşıyan ve 12 Eylül’den sonra giderek çürüyen iktidar bloğu (Medya-Ordu-Siyaset-Bürokrasi) tümüyle çökmüştü.

Bu çöküntüyü hızlandıran bir kaç olay olmuştu. Bunlardan ilki, Susurluk’ta patlayan cerahat, memleket tarihinin kanalizasyon sistemini göstermişti. Bir kaç yıl sonra, Macaristan’da Mesut Yılmaz’ın bir kumarhanede burnuna inen yumruk ise, mafyanın Sakarya şeytan üçgeninde ya da kanalizasyonda değil, birinci mevkide olduğunu ve güncel siyasete yön verecek kadar güçlü olduğunu gösteriyordu.

Öte yandan, 17 Ağustos’ta Marmara havzasında yaşanan deprem ve artçıları, yalnızca Marmara havzasını değil, memleket siyasetini de, göçüğün altında bıraktı. Enkazın altında kalan on binlerce insana devletin yapabildiği müdahale, cesetleri, kol bacak parçalarını, hafriyatla birlikte çöplüklere dökmek oldu. Yunanistan’dan yardım için gönderilen paraların yardım için değil, Eylül 1999 memur maaşlarının ödenmesinde kullanılmasıyla lacivert giderek koyulaştı ve devlet bürokrasisine sıvandı. Artık yalnızca enkaz altında cesetler değil, devlet bütçesi de çürümüştü ve kokuyordu.

Deprem öncesi Temmuz ayında zaten, Maliye Bakanı Hikmet Uluğbay, devalüasyon söylentileri ve 60 milyar dolar dış borç nedeniyle kafasına sıkmış ama yaralı kurtulmuştu.

99-2000 arası güç biriktiren kriz, Apo’nun Türkiye’ye getirilmesi ve yargılanması, Rahşan Affı, Ankara Genelevi’nin kapatılması ve cezaevlerinin durumu (ölüm oruçları, F-Tipine geçiş, 19 Aralık katliamı) gibi reel ve suni gündemlerle perdelendi.

2001 yılının kışında, 28 Şubat iktisadi krizi ile cumhuriyet tarihinin en büyük devalüasyonu yaşandı ve halk olmadığı kadar yoksullaştı, siyasete yakın çevreler bankaların içini boşalttılar. Bu günlerde meşhur yazar kasa skandalı yaşandı ve Dünya Bankası’nın ikinci başkanı olan Kemal Derviş büyük bir başarı hikayesi olarak Türkiye’ye getirildi ve ekonominin başına geçirildi. İMF, Türkiye’nin krizden çıkışına yardımcı olma karşılığında, neredeyse Osmanlı-İngiliz 1848 ticaret anlaşmasının bütün hükümlerini geri getirdi ve bütçe ile İMF’nin ilişkisi neo-duyunu umumiye olarak tanımlandı.

Artık çiftçiler pancar, tütün, anason gibi temel kalemleri kota ile ekecekler, buğday, arpa mısır gibi düşük gelirli kalemlere devlet desteği kaldırılacak, hayvancılık teşvikleri kısıtlanacak, Tansu Çiller zamanında imzalanan Gümrük Birliği hükümleri biraz daha Türkiye aleyhine bükülecek, kur rejimi ise tümüyle dalgalanmaya bırakılacaktı.

28 Şubat krizinden Kasım 2002 seçimlerine kadar geçen yaklaşık 18 aylık süreçte, Ahmet İnsel’in deyimiyle içe dönük bir sosyal patlama oldu, insanlar kendilerine ve ailelerine karşı şiddet uygulamaya, intihar etmeye ve adi suçlara........

© Gazete Duvar


Get it on Google Play