menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

“Sivillik” ve “sivilleşebilmek” üzerine bir başka pencere

9 1
18.12.2025

Anlam denilen kurulum harfte, hecede başlamadığı gibi sözcüklerde de başlamaz. Daha uygunu sözcükler tek başına sadece “adlandırma” olarak anlamlıdır veya adlandırma olarak kullanıldığında. Adlandırma işlevinin dışında her sözcüğün anlamı cümle zincirlemesi içinde diğerleriyle ilişkilendirilmesinde açığa çıkar.

Sivil sözcüğü de diğer tüm sözcükler gibi anlamını nispetinde bulur. Etimoloji sözlükleri “sivil” için şöyle diyor;

Askeri olmayan veya asker sınıfından olmayan kimse. Üniformasız kıyafete sivil kıyafet denilmektedir. Latince civis (=yurttaş), civilis (=yurttaşlara ait; kibar, nazik), civitas (=yurttaşlık), civicus (=yuttaşlarla ilgili; uygar) ve civilitas (=yöneticilik; kibarlık, nezaket) sözleri mevcuttur. Sivil kelimesi, Fransızca, Sırpça, Katalanca, Arnavutça, Portekizce, İspanyolca, İsveççe, Romence civil; İtalyanca civile, Boşnakça civilni, Almanca zivilist Slovakça civilné, İngilizce civilian olarak bilinmektedir. ‘Medeniyet’ karşılığında, Fransızca ve İngilizce civilisation, Almanca Zivilisation, İspanyolca civilización sözleri aynı kökten türetilmiştir.[i]

Sözcük Latin’ce kökenli ve batı patentlidir, kültürel hegemonya bağlamında da tüm dünyaya yayılmıştır. Temel müttefiki olan sözcükler Latince “civitas/kent” ve “civitat/devlet”tir. Etimoloji kaynakçalarında antik yunandaki site/şehir-kent sözcüğünün “sivil” sözcüğünden türetildiği söylenmektedir.[ii] Bu saptama doğruysa zamanın ruhuna göre bu anakronik bir durumdur, önce sivilin, yurttaşın, şehirlinin ortaya çıkıp sonra ise şehrin, sitenin devletin ortaya çıkması. (Aslında anlam ayrımı tam da bu noktayla ilgili ve bunu daha sonra açmaya çalışacağım)

Batı tarihi boyunca durum buyken, pek de üzerinde düşünmediğimiz, sürekli ihmal ettiğimiz hep oryantalist bağlamda batının gözlüğüyle baktığımız, dünya üzerindeki batı dışı kültür havzalarında durum nedir peki?

“Devrimcilik” ve “muhafazakarlık” üzerine düşünürken bu kavramların batı tarihi içindeki etimolojik kök anlamlarının ve tarihsel seyrinin izlerini hiç zorlanmadan sürebilmiştim. Ama aynı iz sürme işini batılı olmayan kültür ve dillerde yapamamıştım. Aynı şekilde, sivil, sivil toplum, devlet ve benzeri siyasal içerikli kavramların izlerini batı tarihi boyunca çok da ayrıntılı biçimde sürebilmeme rağmen aynı işlemi Arapça ve Farsçada yapamadım. Çok ilginç biçimde kaynakçalar susuyor veya bu konularda veri sunamıyor. Sanki tüm bir dünyanın veya bizim epistemolojimizi, bilme biçimlerimizi batı epistemolojisi belirlemiş gibi bir hal var ortada. Bu durumu Edward Said şöyle dile getirmiş;

“Bir kez daha belirtmeliyim ki, savunduğum "gerçek" bir Şarkım yok benim. Ama o bölgenin halklarının ne olduklarına ve ne olmak istediklerine ilişkin kendi tahayyülleri adına mücadele etme güç ve yeteneklerine büyük bir saygım var. Geri kalmışlıklarından, demokrasi yokluğundan, kadın haklarının ihlalinden ötürü günümüz Arap ve Müslüman toplumlarına yönelik öylesine yoğun ve hesaplı bir saldırı var ki, modernlik, aydınlanma ve demokrasi gibi kavramların -oturma odasındaki Paskalya yumurtaları gibi ya varlığı ya yokluğu söz konusu olan- basit ve üzerlerinde uzlaşılmış kavramlar olmadığını kolayca unutuveriyoruz. Dış politika namına konuşan ve hiçbir canlı fikre (veya gerçek insanların fiilen konuştukları dile ilişkin hiçbir bilgiye) sahip olmayan sığ siyaset yazarlarının nefes kesici kayıtsızlığı, Amerikan iktidarının sahte bir serbest piyasa demokrasisi modeli kurmasını sağlayan çorak bir manzara hazırladı - hem de böylesi tasarıların Swiffin Lagado Akademisi dışında var olamayacağı yolunda en ufak bir kuşku duyulmaksızın.”[iii]

Bu yazıda “sivillik” kavramı üzerine yoğunlaşmak istiyordum ancak yazının içeriği gereği kavramın etimolojisine ve tarihsel seyrine dair bazı izler sürmem gerekiyordu. İz sürme sürecinde yaşadıklarımı ve bu alandaki vahim durumu kayda geçirmeden devam edemedim.

Literatür taraması yaparken şöylesi bir veriye rastladım; “Devlet” kelimesi, Arapça “devle (ﺩﻭﻠﻪ)” kelimesinden Türkçeye geçmiştir. Bu kelimenin aslî harfleri “d د”, “vو”, “l ل”dir. Hans Wher’in A Dictionary of Modern Written Arabic’ine göre, “devle (ﺩﻭﻠﻪ)”, mastar hâliyle, sürekli olarak değiştirmek (to change periodically), ard arda getirmek (to alternate), döndürmek (to rotate), zamanın veya talihin el değiştirmesi, dönmesi (to change, turn [time, fortune]) demektir. Yine devlet, bir anlamıyla, “muzaffer kılmak (to make victorius)”, “galip gelmek (to let triumph)”, “zafer kazandırmak (to grant victory)” demektir.“Devle (ﺩﻭﻠﻪ)” kelimesindeki aynı aslî harfler (“d د”, “vو”, “l ل”), Türkçedeki “tedavül (ﺗﺪﺍﻮﻞ)” kelimesinde de geçmektedir. “Devlet”, kelime anlamıyla, “tedavül eden”, yani “elden ele geçen şey” demektir. Bu anlamda devlet kelimesi, Bülent Nuri Esen’in vurguladığı gibi, “iktidarın el değiştirmesi”ni hatırlatmaktadır.

Batıdaki Kelime: “State/État/Staat/Stato/ Estado

Devlet kelimesinin İngilizce karşılığı ise state, Fransızca karşılığı État, Almanca karşılığı Staat, İtalyanca karşılığı stato, İspanyolca ve Portekizce karşılığı Estado’dur. Bunların hepsi Latince status kelimesinden gelir. Latince status, “hâl”, “durum”, “vaziyet” demektir. Zaten Fransızca État, İngilizce state kelimelerinin de ilk anlamı, hâl, durum vaziyet demektir. Latince “status” kelimesi de “sto/steti/stare” fiilinden gelir. Bu fiilin ilk anlamı “ayakta durmak (se tenir debout)”, ikinci anlamı “hareketsiz kalmak (se tenir immobile)”, üçüncü anlamı ise “sağlamca durmak (se tenir solidement)” demektir.

Modern batı dillerindeki “State / État / Staat / Stato / Estado” kelimelerinin ve keza bu kelimenin kaynağı olan Latince status kelimesi “sta” kökünden gelir. Kökün sıfır hâli “st”dır. Bu kök daima bir “durmayı” ifade eder. Hint-Avrupa dil ailesinde “sta” kökü, “duran şey” veya “durulan yer” anlamına gelir. Bu kökten türeyen İngilizcede, Fransızcada, Almancada, İtalyancada, İspanyolcada, Portekizcede yüzlerce kelime vardır. Bu kelimelerin hepsinde bir durma, değişmeme, sabit kalma anlamı bulunur. [iv]

Özetlemek gerekirse batı coğrafyasında ve tarihinde durum şu; Tarihsel süreç içinde giderek politik bir yapı olan “polisler(civitas)” kuruluyor ve bu toplumda aile örgütlenmesi dışında kalan alana “sivil-toplum” adı veriliyor. Sivillik başlangıçta merkezi-politik örgütlenme anlamına gelirken batı toplumlarında, mutlak ve meşruti monarşilerde merkezin, yönetim aygıtının dışında kalan alanlarda, aydınlanma ve modernizm boyunca giderek yönetilenlerin örgütlülüğüne paralel olarak, sivillik ve sivil toplum merkezi politik örgütlenmenin dışında kalan alan olarak tanzim edilemeye başlanıyor.

Batı dışındaki coğrafyalara baktığımızda ise batıda yaşanan bu düz çizginin oralarda yaşanmadığını veya batının kendi “aydınlanma” ve “modernleşme süreçlerini tüm dünyaya dayatması sonucunda diğer alanlarda da bu sürecin yaşanmaya başlandığını görüyoruz.

Bu süreci başlatan kırılma ise, dışa doğru sürekli genişleme, iktidarını yayma anlamına gelen imparatorluk şeklindeki devlet geleneğinin 30 yıl savaşları sonucunda varılan Westfalya anlaşması ile imparatorluk esasına dayanan devlet anlayışının yerini teritoryal devlet anlayışının alması olmuştur. Dünyayı değiştiren ve yeniden yapılandıran ulus devlete doğru atılan ilk adım........

© Fikir Coğrafyası