Ekmek bulamayıp abur cubur yiyenler, boş kaloriler
Küçük kayık tabakların tekine bir paket çubuk kraker açılıyor mesela, bir kaseye ağız alışkanlığıyla cips denen, ambalajının yarısı insana yabancı bir dilde “içindekiler” ile kaplı bir tür çerez dökülüyor. Bir paket kremalı ile bir de kakaolu bisküvi ortaya tabağa diziliyor, çiçek şeklinde. Vakit varsa, sevilen de bir misafirse, bir beyaz, bir kakaolu sıralanıyor hatta.
Böyle bir sofra kurmamış, böyle bir masada ağırlanmamış, bu sahnenin “içindekiler”i üzerine hiç düşünmemiş biri için tamamen market abur cuburuyla misafir ağırlamak yahut hane halkı birlikte böyle bir öğün yemek, kolaya kaçmak gibi görünür. Zevksiz ve vasat hatta. Nedeni sarihtir, bu paketlerin toplamı en süssüz kekle, en sıradan tuzlu kurabiyeyi evde yapmaktan daha ucuza gelebilir. Bunları pastaneden satın alma seçeneği bazılarını sadece güldürür; sinirden.
Misafiri geçelim, krakerler ve bisküviler ve tuhaf renkli içecekler ve aşina olduğumuz meyvelerin esans olarak damlatıldığı gofretler, her nevi gıdadan daha ucuz kaldığı için çok kişi için öğün demek. Okul kantinlerine harçlık yetiştiremeyen çocuklar, ama en çok da gençler. Fakirleştikçe zenginleşen emülgatör öğünleri.
Pandemi döneminin müşterek hafızaya eklediği görüntülerden biri de baskın şeklinde açıklanan bir sokağa çıkma yasağı öncesi, elinde bir büyük paket Luppo’yla markette kuyrukta bekleyen o gençten adamdı. Yaratılan bu suni kriz değil, insanların içinde uyuyan kaygı ya da bu kaygıyı besleyerek büyüyen tüketim toplumu değil, öyle bir anda abur cubur satın alan kişi aşağılanmıştı.
Kitabın ismi nokta atışı: Ekmek Yoksa Abur Cubur Yesinler. Siyaset bilimi profesörü Robert Albritton, kapitalizmin açlığı ve obeziteyi nasıl yarattığı üzerine eğiliyor. İkisinin aynı anda yükselişi çelişki gibi........
© Evrensel
visit website