menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

SOSYAL HAYATTAN VAHDETE

14 0
03.05.2024

Sosyal hayatı üstü açık bir laboratuar olarak düşünürsek şayet, biliniz ki sosyal meselelerin çözümünde olaylara analitik yönden bakma beceresi elde edebiliriz pekâlâ. Öyle ya, deneysiz ve gözlemsiz nasıl ki bir veri elde edilemiyorsa aynen öylede plansız, programsız başıboş ve kendi haline bırakılmış sosyal olaylara kayıtsız kalınmakla da sosyal hayat nizam bulamaz. Nitekim geçmişte pek çok ülke onca yaşadığı hadiselerden sonra kendilerince ders çıkarmış olsalar gerek ki, artık sosyal olaylara analitik gözle bakmanın önemini kavramış durumdalardır. İşte bu gerçeği kavramış oldukları o kadar net ortada açık ki, bu yönde yetiştirdikleri sosyal uzmanlar ve kurdukları sosyal meteoroloji merkezler marifetiyle sosyal hayatın nabzını ölçebilir konuma gelmişlerdir. Böylece bu sayede sosyal olaylar kontrol altına alınabiliyor. Hem nasıl kontrol altına alınmasın ki, bu tür merkezlere gelen veriler ışığında toplumun nabzı tutulabildiği gibi sosyal olaylara da anında müdahale edilebiliyor.

Hadi dış ülkelerde ki durum vaziyeti anladık diyelim, peki ya bizde ki durum vaziyet nasıldır derseniz, maalesef pekte iç açıcı durumda olduğumuz söylenemez. Hem kaldı ki sosyal meselelere bakış açımızda ki vurdumduymazlığımız, sosyal olaylara kayıtsızlığımız, eften püften sudan bahanelerle meseleleri hep yokuşa sürüşümüz bizim en başta gelen handikabımız olarak karşımıza çıkmakta. Oysa sosyal hayatta karşılaşacağımız her meselelere son derece titizlikle eğilmemiz gerektiği gibi aynı zamanda sosyal hayatın nabzını ölçmek içinde sosyal laboratuar çalışanı gibi davranmak gerekir. Ki, sosyal hayatın nabzını tutmada en ufak ihmalkârlık ileriye yönelik toplum hayatında onarılmaz yaralar açmakta. Hem nasıl ihmalkâr davranabiliriz ki, bikere her şeyden önce sosyal hayatı yakından ilgilendiren her meselede ekonomik, sosyal kültürel, psikolojik ve coğrafi vs. faktörlerin her biri sosyal hayatın nizamını sağlamak için vardır. O halde daha ne duruyoruz tez elden sosyal hayata çeki düzen verecek tüm faktörleri sosyal meteoroloji merkezlerden gelecek en sağlıklı veriler ışığında bir bütün olarak ele alıp topyekûn ülke insanımızı huzura erdirmek gerekir. Ki, sosyal meselelerin çözümü noktasında huzura ermeye mecburuz da. Malumunuz insan dünyaya konuk olarak geldiğinde fıtratı gereği bir yandan sosyal olaylarla haşir neşir olurken diğer yandan da sinesinde taşıdığı o idealist (ülkücü) karakterini ortaya koymak için de kendini ispatlama eğilimine girmekte. Aslında insanoğlunun sosyal hadiselerle haşir neşir olması ve kendini ispatlama eğilimine girme arzusu son derece gayet tabiidir. Zira kâinatın kendine has kanunları olduğu gibi sosyal hayatında kendine has bir takım kural ve kaidelerin varlığı söz konusudur. İnsanoğlu bir takım söz konusu kurallar karşısında istese de duyarsız kalıp kendi kabına çekilemez, bir şekilde sosyal hadiseler kenarından kıyısından kendisine de bulaşıp bir bakmışsın sosyal hadiselerin tam ortasında kendini bulmuş görür. Böylece kendini toplumdan ve sosyal hadiselerden soyutlayamayıp kendince sosyal hayatta aktif rol oynama noktasına gelir. Nitekim insanoğlunun yaşadığı hayat süreci;

- Akl etme gücü,

- Maddi ve manevi değerler,

-Doğup büyüdüğü kucağında yaşadığı toprakların örf ve adetlerine” göre biçimlenmekte. Burada dikkat etmemiz gereken husus bu üç unsuru hayatımızdan çıkarmamak gerektiğidir. Hayatımızdan çıkardığımızda biliniz ki sadece fert bazında değil, toplum bazında da hayat hikâyemizde büyük bir oranda çözülmeler yaşanacaktır. Dolayısıyla beşeri münasebetlerde çözülmeye meydan vermemek için sosyal hayatın dinamosu sayılan şu üçlü:

- Teavuf (tanışmak),

- Teavün (yardımlaşma),

- Tesanûd (dayanışma)” gibi sosyal dayanışmaya temel dayanak teşkil edecek öğelerle aramızda güçlü bağlar kurmak gerekir.

İşte bizi birbirimize bağlayacak çimento bu üçlü bağın dayanıklılığında gizlidir. Şayet bu sosyal dayanışma dayanıklılığını sürdürebilmek diye bir derdimiz varsa bu işe ilk evvela bu üçlü bağın tanışma faslı, yani teavuf bağı denen selamlaşmayla yola koyulup işi sıkı tutmamız lazım gelir. İcabında bu da yetmez, işi sıkı tutmanın daha da ötesinde Yüce Allah’ın (c.c) beyan buyurduğu “Size biri selam verdiği zaman selamla karşılık veriniz” (Nisa 86) ayet mealinden hareketle Peygamberimiz (s.a.v)’in “Siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Size birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız” hadis-i şerifinin gereğini yerine getirmek olmalıdır. Gereğini yerine getirelim ki, selamlaşmanın akabinde yardımlaşma ve dayanışma da beraberinde gelsin. Hatta beraberinde gelen öyle bir yardımlaşmaya kendimizi adayalım ki “sağ elin verdiğini sol el görmeyecek” ve “komşusu açken tok yatan bizden değildir” hadis-i şeriflerin mana ve ruhuyla uyumlu Allah’ın rızasına kazanmaya yönelik bir yardımlaşma vuku bulsun. Malumunuz yapılacak olan tüm hayır ve hasenatlarda Rıza-i Bari’nin dışında bir niyet güdüldüğünde biliniz ki günaydını selama tercih edip yardımlaşmayı da şova çevirmiş oluruz. Dikkat........

© Enpolitik


Get it on Google Play