Görmezden Gelinen Bir Deha…
Hani bazı isimler vardır; bizden olup bizim mahallede oturmayan…
Bazı lezzetler vardır; bizim yöreye ait olmayan…
“İnsan alışkanlıklarının çocuğudur” sözünün bir gereği olarak, hayatı kendi konfor ve alışkanlıklarından ibaret sanan insanoğlu, yabancısı olduğu bu lezzetlere çoğu zaman önyargıyla yaklaşır. Neticede ismen bilinen fakat tadı hakkında en ufak bir fikre sahip olunmayan kavramlar ve şahsiyetler ortaya çıkar.
Tam da böyle bir isimdi İbn Haldun ve meşhur Mukaddimesi.
Nitekim asırlarca görmezden gelinmişti.
Peki, ama neden?
Bu sorunun tek ve kesin bir cevabı yoktur. Ancak şu ihtimali göz ardı etmemek gerekir: Belki de İslam tarihi, çoğu zaman zihinlerimizde canlandırdığımız kadar tozpembe değildi. Fikrî ve itikadî sarsıntıların yoğun olduğu dönemlerde, Müslümanların zihnini bulandırmak isteyen çevreler vardı. Bu ortamda İslam âlimleri, doğal olarak “mevcudu koruma” ve “imanı muhafaza etme” refleksiyle hareket etmişlerdi.
İbn Haldun’un düşüncesi ise alışılmış kalıpların dışındaydı. Tarihi, sadece rivayetlerin ve aktarımların toplamı olarak değil; toplumsal yasaları, sebep-sonuç ilişkilerini ve insan davranışlarını merkeze alan bir bakışla ele alıyordu. “Asabiyet”, devletlerin yükseliş ve çöküş sebepleri, toplumların kendi iç dinamikleri gibi meseleler, yerleşik düşünme biçimlerini zorlayan bir mahiyet taşıyordu.
Bu yönüyle Mukaddime, güvenli bulunan nakil merkezli anlayıştan farklı olarak sorgulayıcı, açıklayıcı ve analitik bir yöntem sunuyordu. Tarihi, “olanın hikâyesi”........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Rachel Marsden