menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Fıçı ve fıçıcılık üzerine (2)

7 20
yesterday

Nikea (şimdiki İznik) kentinde dünyâya gelmiş zamânının meşhûr Latin târihçisi Dion Cassius, –Yunânî adıyla– Díon o Kássios (2.yy-3.yy), Augustus'un saltanâtından Commodus'un ölümünü kapsayan dönemin mufassal târihini kaleme aldığı kroniklerinde, Spasinou Kharaks –bugünün Irak'ında Dicle civârındaki mahâl– bölgesine gelip hükümdâr Athambelus'un sadâkâtinden emîn olan Roma imparatoru Traianus (53-117)'un okyanus kenarına vardığı esnâda seyir hâlinde bir gemi gördüğünde genç olsaydım, ben de kesinlikle Hindistan'a geçerdim, lâfını referans gösterir. Bu tasvîr, kendinden asırlar sonra Roma'nın çöküşünün âdetâ “en nefes kesici şiirini yazanSir Edward Gibbon'ın Traianus hakkında şöhret tutkunuydu; ve beşerîyyet, hayırseverlerinden çok tahrîbkârlarına ziyâdesiyle cömertçe alkış tutmaya devâm ettiği müddetçe, askerî muzafferiyyetin susuzluğu her dâim en yüce karakterlerin bile zâafı olacaktır, tahlîliyle örtüşür.

Britanya'dan tutun Pers topraklarına kadar fevkalâde büyük bir coğrafyayı tahakkümü altına alan İmparator Traianus da erişebileceği o en debdebeli “şöhretin” nişânesi olarak ikinci asrın ilk çeyreğinde Roma'nın nâmlı heykeltıraşlarına binâ ettirdiği ve etrâfına muhârebe tasvîrlerinin, şehir ve insan manzaralarının, ve cümle devlet icrâatlarının hakkedildiği devâsa bir sütûn dikmiş şehrin tam kalbine. Yazar Leylâ Erbil'e yazdığı kederli aşk mektuplarında şâir Ahmed Ârif’e her kadında bir Kleopatra damarı, her erkekte de bir Sezar ahmaklığı vardır, dizelerini yazdırmayı başaran “Yüce” Sezar'ın Roma mîmârîsinde başlattığı ve hâkimiyetini veyâ tiranlığını mîmârîyle özdeşleştirdiği bu eski âdetin belki de en usturuplu ve dokunaklı nümûnesini yaptırtan Traianus, kendi nâmını taşıyan bu sütûnun bir yüzünde, Daçyalıların, Tuna Nehri kıyısında uğradıkları bozgunu hikâye ederken, öbür yüzünde asıl târihi yazan gündelik yaşamın kahramanlarına, yâni Roma halkının salt hayat öyküsüne yer vermiş hiç umulmadık bir biçimde.

Cânhıraş bir mücâdeleyle tahta fıçıları kadırgalara yükleyen Roma âhâlisinin sûreti, sütûnu bir sıra hâlinde çehrelerken, târih boyu sosyal yaşamın en ehemm materyallerinden olan fıçıların da kullanım biçimlerine dâir ipuçları verir.

Fıçı, Yunan lisânında iki kelimeyle karşılık bulur.

İlki, “varil” sözcüğüne de kaynaklık eden varéli (βαρέλι). İkincisi, “su arabası, sulama aracı, büyük miktarlarda sıvı taşımak için özel olarak tasarlanmış veyâ donatılmış araç, kamyon, bir nevî tanker” mânâlarına gelen vytío (βυτίο)...

6.yy ilâ 16.yy aralığında, bin senelik zaman diliminde, egemen dil olarak kullanılmış bulunan Bizans Koinesi'nde, veyâhût Orta Yunanca'da, boúttis (βούττις) terimi karşımıza çıkar.

Boúttis, beşerin hayâllerini cezbedip uğruna kısraklar kurbân ettiği ışığın yansıması hâdisesini ilk defâ 1.asırda Roma idâresindeki Eski Mısır'da yasalaştırarak bilimsel bir îzâha kavuşturan, matematik, fizik, tüm pnömatik ve hidrolik sistemler üzerine ciddî fikirler yürüten ve maalesef kaybedilmiş onca yazısı ve tasarımına rağman bâzı eserleri Arap el yazmalarında muhâfaza edilmiş olan antik devrin bilim adamı İskenderiye'li Heron'un yazdığı, Evert Bruins tarafından 1964 senesinde derlenip neşri yapılan Metrica (Μετρικά) külliyâtında bir ölçü birimi olur.

Eskilerde boúttis'in bir ölçü birimi olarak kullanıldığını, Luka İncil'inin on altıncı pasajında yüz varil zeytinyağı (one hundred barrels of olive oil/Ἑκατὸν βάτους ἐλαίου) ifâdesinde geçen Eski Yunanca bátous (βάτους) sözcüğüyle kökteşliği teyîd eder.

Esâsen bátos'un etken çoğulu olarak βάτους terimi, Henry George Liddell ve Robert Scott'ın hazırladığı Antik Yunanca lügatinde (A Greek-English Lexicon, 1883), “İbrânî sıvı ölçüsü” olarak tanımlanır. Böylece, kelimenin, İbrânî lisânından geldiğini gösterir (בַּת, bath). Bir........

© Dikgazete.com