İstihdam Krizinin Anatomisi
“Beka meselesi” ifadesini bol bol kullanıyoruz. Gelin bugün gerçek bir beka meselesinin anatomisini beraber keşfedelim: istihdam krizi.
Bir iş sahibi olmak yalnızca para kazanmakla ilgili bir mesele değil -vatandaşımız için özgüven kaynağı ve bireysel hürriyetin garantisi, memleketimiz için kalkınmanın dinamosu ve demokratik hukuk devletinin teminatı.
Zira bir ülkede çalışan, kendi emeğiyle üreten ve alın teri ile kazanan ne kadar çok kişi olursa o ülkede demokrasi o kadar kökleşir, derinleşir. Bir ülkede ne kadar çok kişi işsiz kalırsa ve sosyal yardımlarla yaşarsa demokratik sistem o kadar zaafa uğrar.
Gelin Türkiye’nin içinde bulunduğu istihdam krizini üç ana başlık altında ele alalım: Durum, Dünyada ve Türkiye’deki trendler ve Çözüm Önerileri.
A. Durum
- Az Çalışıyoruz
TÜİK’in 2025 üçüncü çeyrek verilerine göre 85 milyon nüfuslu ülkemizde 66 milyon 500 bin kişi çalışma çağında. Ancak çalışan sayısı yalnızca 32 milyon 500 bin. Halbuki bizimle aynı nüfusa sahip Almanya’da çalışan sayısı 46 milyon kişi.
Bir diğer deyişle, çalışma çağındaki nüfusumuzun yarısı bile istihdamda değil! Çalışma çağındaki her üç erkekten biri, her üç kadından ise ikisi çalışmıyor.
TÜİK verilerine göre işsiz sayısı 3 milyon görünse de eksik istihdam ve potansiyel işgücüyle birlikte —yani iş aramayanlar ve iş aramaktan umudunu kesmiş milyonlarca vatandaş— atıl işgücü oranı yüzde 30! Yüzde 30 demek neredeyse 12 milyon, yani Belçika nüfusu kadar insan demek.
Nitekim Meclis’teki ofisimize gelen aramaların ve ziyaretlerin önemli bir kısmı evladına, yakınına iş bulmak isteyen vatandaşlarımız tarafından gerçekleştiriliyor.
- Kayıt Dışı Çalışıyoruz
32 milyon 500 bin kişilik çalışan nüfusumuzun sadece 25 milyon 800 bini kayıt içinde. Yani beş çalışanımızdan biri kayıt dışında, güvencesiz çalışıyor. Dile kolay 7 milyon kişiden bahsediyoruz!
Kayıtlı çalışanların 5 milyon 300 bini, yani beşte biri kamuda çalışanlar. Kayıtlı, özel sektör çalışanı sayımız 20 milyon 500 bin. Bu sayı Türkiye’nin nüfusunun dörtte biri. Türkiye’nin ekonomik yükünün ne kadar az bir kitle tarafından sırtlandığına bir bakın!
Ülkemizde 16 milyon 900 bin vatandaşımız emekli veya yetim ve dul aylığı alıyor. Bir tarafta 26 milyon kayıtlı, sigorta primi ödeyen vatandaşımız; öte yanda 17 milyon aktif olarak çalışmayan emekli ve dul ve yetim aylığı alan vatandaş sayımız. Hatta, seçim bölgem Balıkesir’in de dahil olduğu 21 ilimizde emekli ve dul ve yetim aylığı alan sayısının aktif çalışan sayısını aştığını görüyoruz. Türkiye’de ortanca yaş daha 34 iken böyle bir tabloyu kabul edemeyiz. Nitekim Türkiye’de emekli aylıklarının bu kadar düşmesinin ve emeklilerin ezilmesinin ana nedeni bu tablodur.
Acilen 26 milyon olan kayıt içi çalışan sayımızı 40 milyona çıkaracak bir kalkınma hamlesine girişmeliyiz. Siyasetin kendine koyduğu çıtanın bu olması lazım. Ancak ne orta vadeli planda, ne bütçe teklifinde, ne de siyasi bir vaat olarak böyle cesur bir iddianın ortaya konduğunu görüyoruz.
- Uzun Süre Çalışıyoruz
TÜİK’e göre haftalık ortalama çalışma süremiz 42,5 saat. OECD’nin Mayıs 2025’te yayımladığı rapora göre Kolombiya’dan sonra en uzun çalışan OECD ülkesiyiz. Ancak bu çabanın karşılığını alamıyoruz.
Uzun çalışmamıza rağmen refah yaratamamamızın sebebi verimlilik azlığı. Nitekim, 2015–2022 arasında toplam verimlilik artışımız sıfır. Yani çok çalışıp bal yapamayan arı gibiyiz.
Ancak daha fazla insanla, daha fazla sermayeyle, daha fazla arazi ekleyerek büyüyebiliyoruz. Halbuki ücretlerin artması için, refah yaratabilmemiz için verimliliği artırmamı lazım.
- Az Kazanıyoruz
Bunun neticesinde az kazanıyoruz. Nitekim, 34 bin TL olan tahmini aylık ortalama net ücretimizle Avrupa’da en düşük ortalama net kazanca sahip ülkeyiz.
Asgari ücretin bir istisna ücreti olmaktan çıkıp tüm ücretlerin asgari ücrete yaklaştığı bir tabloyla karşı karşıyayız. Eskiden asgari ücretin neredeyse iki katına yakın olan ortanca ücret bugün asgari ücretin yalnızca bir buçuk katı. Asgari ücret tartışmalarının bu kadar hararetli olmasının nedeni de bu! Normalde toplumun yüzde 10’unu ilgilendirmesi gereken bir konu milletimizin büyük kısmını ilgilendiriyor.
Emekliler için durum daha da vahim. Her beş emekli ve dul ve yetim aylığı alan vatandaşımızın dördü, asgari ücretten de düşük bir maaş alıyor. Yani yaklaşık 13 milyon 600 bin kişi asgari ücretin altında bir gelirle hayatını sürdürüyor. Artık ne kadar sürdürebilirse!
Bu kitleyi asgari ücretli çalışan kitlesiyle — yani çeşitli tahminlere göre 11 milyon 200 bin kişiyle — birleştirdiğimizde ortaya çok acı bir resim çıkıyor. Türkiye’de çalışan (32 milyon 500 bin kişi) ve emekli ile dul ve yetim aylığı alan (16 milyon 900 bin kişi) toplam 49 milyon kişinin 25 milyonu ya asgari ücret ya da asgari ücretten de düşük bir maaşla geçiniyor. Net asgari ücretin 22 bin TL olduğunu, Türk-İş’in en güncel hesaplamasına göre........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Gideon Levy
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein