Türkiye’de bebek ölümleri - PROF. DR. H. YAPRAK CİVELEK
Nüfusbilimde doğduğu andan itibaren bir yaşına kadar ulaşan yavrulara “bebek”, beş yaşına kadar ulaşanlara “çocuk” adı verilir. Dünya Bankası raporlarında, BM kalkınma program ve hedeflerinde ikisi de bir ülkenin sağlıkla yaşatma sorumluluğuna ilişkin birer kalkınma göstergesidirler. Ülkelerin en temel demografik sorumluluk ve hedefidir bebek ve çocuklarını yaşatmak. Türkiye ise her iki konuda da kötü bir sağlık öyküsüne sahip: 1940’lı yıllarda her 1000 bebekten 270’ten fazlası ölüyordu. 1960’lı yılların başlarında ölümler 200’e yaklaşıyordu. 1966 yılında bebek ölüm hızı 100 bebek gerilemiş gibi görülse de bu sefer beş yaş altı çocuk ölüm hızı olarak rakam yine 1940’lı yılların rakamına dönüşüveriyordu. 1980’lere girerken 1000 bebekten yaklaşık 150’sini kaybediyorduk.
1983’te -aslında yüksek nüfus artışının getirdiği sosyal ve ekonomik krizlerden doğan bir farkındalıkla- kadınlarının doğum tarihçelerini belirleyen ataerkil baskılar ve getirdikleri sağlık riskleri daha fazla gündeme getirildi. Bu arada Şalvar Davası filmi çekildi! Bu film, kadın kişiliğini ve bedenini ikincilleştiren eril söylemlere ve doğum sıklıklarına yüklediği eleştirilerle doğum kontrol yöntemlerine dikkat çekmekte; gebelik sürecinde, doğum sırasında ve 52 günlük lohusalık döneminde meydana gelen anne ölümleri ile bebek ve çocuk ölümlerinin azalmaları hedefine destek vermekteydi.
1993-Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması, bebek ölümleri için binde 53, çocuk ölümleri için binde 61’e işaret ediyordu.........
© Cumhuriyet
visit website