menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Meclis’in tarihsel sorumluluğu - Gülizar Biçer Karaca

16 3
yesterday

2025’e yoğun bir ülke gündemiyle başladık. 2025 ile sadece takvimlerde değil, yaşamlarımızda da yeni bir sayfa açılmasını umut ediyorum. Bulunduğum makam sadece bugüne değil, tarihe ve geleceğe de konuşmayı gerektiriyor. Bu yüzden sırtımızda halkımızın bize yüklediği ağır ama onurlu bir sorumluluk olduğunu düşünüyorum.

2024 yılını ardımızda bıraktık. Ardımızda bırakabildiklerimiz arasında ne yazık ki zulümden arınmış bir dünya, adaletle yönetilen bir ülke ya da refah içinde bir toplum yok.

Savaş, yıkım, emek sömürüsü ve doğa talanı, insanlığı uçuruma sürüklemeye devam etti.

Açlık, adaletsizlik ve eşitsizlik, insanların sırtına bir kez daha ağır bir yük olarak bindi.

Başta Filistin olmak üzere, savaşın karanlık gölgesi derinleşti; yıkımın ve insan hakkı ihlallerinin derin yaralar açtığı bir dönemde bu trajediler, yalnızca coğrafi sınırları değil, insanlığın ortak vicdanını da derinden sarstı. Ülkemize dönüp baktığımızda, farklı bir tabloyla karşılaşmıyoruz. Ülkemizde de eşitsizlik, yoksulluk ve adaletsizliğin pek çok evin kapısını çaldığını, halkımızı derinden etkilediğini gördük.

Bugün Türkiye’nin karşısında duran sorunların hiçbiri birbirinden bağımsız değil.

Kürt sorunu, sınıfsal adaletsizlikten, cinsiyet eşitsizliği, sömürü düzeninden ayrı düşünülemez.

Yoksulluk dediğimiz şey, yalnızca bir eksiklik hali değil... Yoksulluk, çocuğun sabah kahvaltısı olmadan okula gitmesidir. Yoksulluk, kadının emeğinin karşılığını alamadan yaşamda kalma mücadelesi vermesidir. Yoksulluk, işçinin alın teriyle patronun kârını büyütmesidir. Çocuk işçilerin sömürülmesi de emekçilerin alın terinin hiçe sayılması da yoksullukla ilgilidir. Bu sorunların en büyüğü de eşitlik, adalet ve özgürlük talebine karşı duyarsızlık sorunudur.

Biliyoruz ki bu sistem,........

© Cumhuriyet


Get it on Google Play