menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Z Kuşağı: Yeni bir Halk

18 1
05.04.2025

Alexis de Tocqueville’in Demokrasi Amerika’da adlı eserinde dile getirdiği “Demokrasilerde her nesil yeni bir halktır.” sözü, demokratik toplumların değişime izin veren doğasına ve kuşaklar arasında zamanın yarattığı anlam, dil, algı, değer yargısı ve bilgi makasının kaçınılmaz ve kapatılamaz açıklığına işaret eder. Bu açıklık, kuşakların birbirlerine karşı takındıkları öznel tutumlardan, önyargılardan, genellemelerden, indirgemelerden bağımsız olarak, hayatın doğası gereği oluşan semantik ve ontolojik farkın yarattığı kopma, yarılma veya uzaklaşmadan oluşur. Tocqueville’in ima ettiği bir başka şey de katı gelenekçi, muhafazakâr veya otoriter toplumlarda, normlar ve kimlikler nesilden nesle güçlü bir şekilde aktarılırken demokrasilerin, bireyleri daha bağımsız hale getirerek onların geçmişle olan bağlarını zayıflattığıdır. Böyle olduğunda her yeni nesil, kendi siyasi bilincini ve değerlerini büyük ölçüde yeniden şekillendirerek adeta baştan “yeni bir halk” gibi ortaya çıkmaktadır. Fakat günümüz dünyasında demokratik toplumsal yapılar veya rejimler işletilmemiş olsa da kültürel değerlerin ve kimliklerin geçmişteki gibi durağan, değişmez kaldığı; insanların katı gelenekçi ve hatta otoriter eğilim ve dayatmalara tümüyle boyun eğdiği veya sadık kaldığı söylenemez. İçinde olduğumuz aşırı şeffaf dijital çağda teknolojinin marifetiyle bütün otoriter, despotik dayatmaları büyük oranda boşa çıkaran, fiziksel ve düşünsel sınırları işlevsiz kılan yeni bir bilgi dünyasını deneyimlediğimizi söylemek mümkün. Özellikle ülkemiz gerçekliğinde, Tocqueville’in ima ettiği türde noksanlığından dolayı demokrasinin bireycilik eğilimini güçlendirdiğini, geçmişle ve gelenekle ilişkisi kopmuş bireyin kendi kimliğini inşa etmek durumunda kaldığını söylemek mümkün değilse de bu işlevi dijital teknolojinin ve gadrine maruz kaldığımız simülakr çağın araçlarının yerine getirdiğini söyleyebiliriz. Demokrasinin tanıdığı özgürlük imkânından yararlanan bireyin geçmişten ve gelenekten kopuş yaşadığı, sürekli bir yenilenme arzusu ve serbestliği içinde geçmiş deneyimlere sırt çevirdiği, toplumsal bilincin bu nedenle kesintiye uğradığı bir durumu yaşamasak da bilginin dijital olanaklarla sınırsızca büyüdüğü, çoğaldığı ve dolaşıma girdiği ama bir o kadar da dijital sisin yarattığı bulanık bir dünyanın tanımlanması zor yeni bir gerçekliğini yaşıyoruz. Dolayısıyla bu teknolojik çağın yarattığı yeni bir neslin farklı algı ve düşünce biçimleriyle, yeni değerlerle, davranış biçimleriyle ve önceliklerle şekillendiğine de tanık oluyoruz.

Ülkemiz gündeminde bir süredir iktidar elitleri ve CHP arasında yaşanan sert siyasal kutuplaşmanın giderek geniş toplumsal kesimlere de sıçradığına tanık oluyoruz. Adeta birbirlerini bir çeşit ontolojik reddiyeye dönüşen bu kapışma birbirine benzemez birçok muhalif kesimi bir araya getirme potansiyeli de taşıyor. Yaklaşık on gündür özellikle büyük kentlerde eylemlere önderlik eden Z kuşağının (1997-2012 doğumlular) bu radikal tavrının hem sürecin ruhunu belirlediğini hem de niteliği yönüyle ilgi çektiğini söylemek mümkün. Üniversite gençliğinin belli bir örgütsel yapı veya önderlik olmadan bu toplantı ve gösterilere kendiliğinden dâhil olarak ve hatta iki parti (AKP-CHP)arasında başlamış gibi görünen bu sokak hareketinin dinamosuna dönüşerek muhalif eylemlerin yükünü sırtlaması birçok insanı şaşırtmış görünüyor. Çünkü yaygın tanımlamayla Z kuşağı olarak adlandırılan bu üniversiteli kuşağın; “bencil, değerden yoksun, apolitik” gibi yargılarla nitelendirildiği ve bu tür toplumsal, politik meselelere hiç de duyarlı olmadığı kanaati hâkimdi. Ancak Z kuşağı için özellikle önceki kuşakların dünyayı kendi perspektiflerinden değerlendirmesiyle şekillenen klişelerden biri olarak görülen bu tür yaklaşımlarının yüzeysel ve içi boş argümanlardan oluştuğunu söylemek mümkün. Nitekim son günlerde gerçekleşen eylemlerde tanık olduğumuz üzere, bu gençlerin hiç de politik bilinçten yoksun olmadığını ve toplumsal meselelere karşı duyarsız kalmadıklarını; uzun yıllardır baskıladıkları duygularını serbest bıraktıklarını, kökten bir değişimi arzuladıklarını ve bunu yaratıcı bir biçimde dile getirdiklerini görüyoruz.

Yaygın düşünce kalıplarından biri de Z kuşağının umursamaz, tembel, bilgisayar başında oturan, cep telefonuna yapışık yaşayan ve bu yüzden giderek asosyalleşen bireylerden oluştuğuydu. Görünüşte böyle olsa da bu algıya sahip olanlara, aslında Z kuşağının kendilerinden önceki kuşaklardan farklı olarak internetle doğup büyüdüklerini ve bu araçla büyüklerden daha farklı bir ilişkiye sahip olduklarını, sosyal ilişkilerini bu sanal ağlar üzerinden sürdürdüklerini gözden kaçırmamaları gerektiğini hatırlatmak lazım. Etrafı teknolojik aygıtlarla çevrili bir dünyaya doğan bu gençlerin, teknolojiyle ilişkisi önceki kuşakların zorunluluklardan doğan kısıtlı ilişkisine benzemiyor, doğal olarak. Z kuşağını, sosyal çevrelerinden anne-babalarından ve öğretmenlerinden daha çok sosyal medyanın ve internetin büyüttüğünü, kimliği, kişiliği ve değer yargılarını belirlediğini ve kendileri için daha etkili ve işlevsel birer rehbere dönüştüklerini görmek gerekiyor. Büyük bir maharetle kullandıkları ve bedenlerinin birer parçası gibi taşıdıkları bu araçlar algı dünyalarının, akademik ve günlük hayatlarının doğal bir parçası olmuş durumda. Anne-baba, öğretmen ve ders kitapları gibi geleneksel referans kaynaklarına ve bilgi otoritelerine bağlı ve bağımlı olmaktan azade olarak büyüyen Z kuşağı, internet ortamının ve diğer bütün dijital bilgi kaynaklarının sağladığı sonsuz enformasyon olanakları içinde büyüdü. Bundan dolayı onlara dair yaygın algının tersine gençlerin, bağımlısı gibi göründükleri dijital bilgi araçları sayesinde dünya ve kendileriyle ilgili ya da politik ve toplumsal olaylarla ilgili çok farklı düzey ve biçimlerde duyarlık geliştirdiklerini görüyoruz. Aslında görünenin tersine gelecek nesillerin ve kendi geleceklerinin karşı karşıya olduğu zorlukların oldukça farkında olan, açık görüşlü bir neslin parçası olarak yaşama müdahil oluyorlar. Fiziki sosyal ortamlarla değil ama dijital ağlarla birbirine bağlı Z kuşağı bu ağların sağladığı olanaklarla her şeyden önce kolektif bir şekilde düşünüp akıl yürüten, birlikte iş yapmaya, ortak üretim içinde çalışmaya meyilli bir esneklikte yetişiyorlar. Özellikle kişisel alanlarına, mahremiyetlerine,........

© Birikim