menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Grafik romana dönüşen hayatlar

12 1
latest

Beklenmedik olaylar ve sarsıcı duygular karşısında değişime uğrayan hayatları grafik romana uyarlamasıyla tanınan Fransız sanatçı Fabien Toulmé, Tudem Yayınları’nın 40. Yıl kutlamaları kapsamında İstanbul’a geliyor. Fransız Kültür Merkezi’nin katkılarıyla düzenlenecek etkinlikler öncesinde kendisiyle bir söyleşi gerçekleştirdim. Sanatçıyı yakından tanımak isteyenlere fikir vereceğini düşündüğüm söyleşimizi, eserlerini takip eden okurların ve meslek profesyonellerinin keyifle okuyacağına inanıyorum.

Fabien merhaba. Ülkemiz okurları seni otobiyografik özellikler taşıyan grafik romanın “Beklediğim sen değildin” ile tanıdılar, “İki yaşam” adlı eserinle okur kitlen genişledi. Övgüler alan çalışmalara imza attın. Mühendislik eğitim almış ve dünyanın farklı bölgelerinde yaşamayı deneyimlemiş biri olarak nasıl oldu da anlatım sanatının grafik roman türünü seçip profesyonelleştin?

Açıkçası çizgi romanla çocukluğumda, çok erken yaşlarda tanıştım. Sanırım 5-6 yaşlarındaydım. O andan sonra kendimi çizgi roman okumaya kaptırdım. Özellikle Tenten, Lucky Luke, Asterix gibi klasik Fransız serilerini okuyordum. Tenten’i okurken çizimlerin ve konuşma balonlarının çok etkileyici olduğunu düşündüm ve o dönem tüm çocukluğumu ve düşünme biçimimi etkiledi. O noktadan sonra çizgi roman benim için çok tutkulu bir hal aldı ve çizgi romancı olmaya karar verdim. Evet sonrasında mühendis oldum, ama çizgi roman hayatımda olmaya devam etti. Hala üretmek istiyordum. Bundan yaklaşık on sene önce de çocukluk hayalimi gerçekleştirmek istedim ve bu işi profesyonel olarak yapmaya karar verdim.

Hayata yüklediğimiz anlamlar üzerine düşünüp senaryolaştırdığın İki Yaşam adlı eserin Konfüçyüs’ün “İki yaşamımız vardır ve ikincisi sadece tek yaşamımız olduğunu fark ettiğimizde başlar” sözü ile açılıyor. Kitapta “halinden memnun musun?”sorusu kilit rol oynuyor. Sana ‘halinden memnun musun?’ diye sorsam. Sanatçı Toulmé böylesi bir farkındalık anı yaşadı mı? Hayatında, meslek yaşamında ertelediğini düşündüğü şeyler oldu mu?

Aslında evet. Çizgi romana biraz geç atılmış oldum. İki Yaşam’daki Boudouin de bu yüzden biraz otobiyografik bir karakter aslında. Hayal ettiğim gibi bir iş hayatım yoktu ama finansal rahatlık, stabilite gibi sebeplerden dolayı devam ettim. Sonra da hayatın gerçekten kısa olduğunu ve hoşumuza giden şeyleri yapmamız gerektiğini anladım. Yani evet bir farkındalık anı yaşadım.

Eserlerinde insan ilişkilerini gerçekçi bir biçimde ele alıyorsun fakat yarattığın atmosfere baktığımızda oldukça derinleşen bir psikoloji ile karşılaşıyoruz. Basit olanın görkemi diye bir şey var sanki! Kadın erkek ilişkileri, aşk, nesiller arası bağ, gelenekler, evrensel benzerlikler ve keskin kültürel farklılıklar, kavga, suç, ceza, pişmanlık, toplumsal sorumluluklar ve dahası… Bunca etkiyi damıtmak ve senaryolaştırmak kolay olmasa gerek. Başlangıç noktan nedir? Bir eserin hazırlık sürecindeki ilk duyguyu nasıl tarif edersin?

Soruda bahsettiğiniz tüm konuları aynı kitabın içine yedirmeyi düşünerek başlasam bu yapısal olarak kurması çok karmaşık olan bir olay örgüsü haline gelir. Öncelikle basit bir fikirle başlıyorum. Söz edilen konular da tematik bir paketin içinde yer alıyor diyebiliriz. Yani başlangıç olarak her zaman bir konuyu alıyor ve onu sabit nokta yapıyorum, çünkü hikâyenin senaryosu o noktadan başlıyor. İki Yaşam’da Boudouin’i merkeze koyarak çoğumuzun zorluk yaşadığı iş hayatı ve hayatın akıp geçmesi gibi bir konuyu baz alırken, Büyük Aşk’ta ise yine basit bir düşünceden yola çıktım. Jenerasyonlar arası iletişimi görece yaşlı olan bir çiftle anlatmaya çalıştım. Bizden önceki jenerasyonların belki de genç yaşta pek de tanımadıkları kişilerle evlendirilmesi ve tüm hayatlarını bu şekilde geçirecek olmaları gibi. Bir hikâyenin başlama noktasına karar verdikten sonra karakterlerin görünümünü, yedirebileceğim başka temaları ve hikâyeleri düşünmeye başlıyorum. Evet, çizgi roman yapıyorum ama aslında bütün bu konular beynimde bir tohum gibi yer ederek başlıyor. Bu tohumun etrafında bir hikâye şekillendiriyorum.

Büyük Aşk adlı grafik romanın, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sıkça tartışıldığı bir dönemde çeşitli tabular nedeni ile layıkıyla yaşanamamış hayatlara dikkat çeken yüreklendirici bir tavra sahip. Annene, büyükannene ve büyük büyükannene ithaf etiğin kitabının ortaya çıkış hikâyesinden bahseder misin? Yanındakiyle ‘elinden geldiğince iyi ilişkiler inşa etmek isteyenler’e neler söylemek istersin?

Az önce de bahsettiğim gibi, belirli bir konuyu düşünerek başladı hikâyenin şekillenmesi. Büyükannemi, annemi, kendimi ve kızımı, özellikle onların jenerasyonlar süren bağlarını düşündüm. Oldukça ilgi çekici bir evrim var aslında burada. Mükemmel eşitlikten uzak olsa bile, kadınlar açısından daha büyük bir denge var. İlişkiler konusunda uzman değilim, ama bir ilişkinin dengede olması için tek bir yolun bulunmadığını söyleyebilirim. İlişkinin parametrelerine, yaşa, hayata bakışlarına kadar pek çok unsur belirleyici olabilir. Ama sanırım esas fikir, arada olabildiğince büyük bir saygı ve eşitlik olması. Sonuç olarak hiçbir ilişki ideal olmayabilir. Hepimizin zayıf noktaları var ve mükemmel değiliz, dolayısıyla mükemmel bir ilişkiden de bahsedemeyiz.

Doğadan giderek uzaklaşıyoruz. Teknoloji hızına ek olarak -isteyerek ya da istemeyerek- bireyselleşip yalnızlaşmamız da cabası. Yalnız yetişkinler için yazmıyorsun. Senaryosunu yazdığın ve Oliver Dutto’nun resimlediği Marilu serisi de küçük okurları ve ailelerini etkisi altına alan açık sözlülüğe sahip. Doğanın Büyüsü ve Arkadaş Hırsızı kitapları Türk........

© Birgün


Get it on Google Play