İshak ve İbrahim
Dün, 24 Nisan 2024’te Türkiyeli Ermeni gençlerle yaptığım söyleşi nedeniyle “Türkiye Cumhuriyeti devletini aşağılamak (TCK 301)” iddiasıyla yargılandığım davanın duruşması için İstanbul’daki Çağlayan Adliyesi’ndeydim.
Aynı gün, tutuklu meslektaşım Furkan Karabay’ın da duruşması vardı. Furkan, duruşmasında “Türkiye’deki usulsüz, hukuksuz tüm yargı kararlarını protesto ediyorum. İddia kuponu doldurur gibi hazırlanan bu iddianameye karşı savunma yapmam. Savunma yapmayı reddediyorum,” dedi ve hemen arkasından elinde tuttuğu iddianameyi yırtarak konuşmasını bitirdi. Nihayetinde, 201 gün boyunca özgürlüğünden mahrum bırakıldıktan sonra tahliye edildi.
Duruşmalarımız nedeniyle adliye elbette meslektaşlarımızla doluydu ve bu dayanışmayı görmek muazzam güçlendiriciydi. Bu yazının konusu ise başka bir haber: Duruşmamı beklerken, kahve ve sigara içmek için oturduğum adliye terasında tanıştığım İshak ve İbrahim isimli kardeşler.
Hemen yanımda oturan İshak’ın elindeki kâğıda gözüm iliştikten sonra “Sen neden buradasın?” diye sordum ve ardından onların dünyasına “gazeteci abla” olarak dahil oldum.
Henüz 17 yaşındaki İshak, uyuşturucu madde kullanmak suçlamasıyla yakalanmış, “polis abiler” onları oturdukları parktan almış. Sonradan telefonla haberleşerek öğrendiğim kadarıyla İshak dün herhangi bir ceza almamış; ancak bir süre psikoloğa gitmesi gerekecekmiş. Kardeşi İbrahim ise “adam yaralamadan” bir buçuk yıl, kendi deyimiyle “sübyan”da kalmış. Daha sonra adliyede karşılaştıkları mahalle arkadaşları ise, yine onların deyimiyle “teşebbüs”ten yargılanıyor: “12 yıla kadar cezam varmış.”
Sohbet sırasında nerede yaşadıklarını, nereli olduklarını, ne iş yaptıklarını, ailelerinin nasıl aileler olduklarını ve sevgilileri olup olmadığını sordum. Diyarbakırlı kardeşler, Gazi Mahallesi’nde yaşıyor ve aileleri de politik aileler. Yanımdaki arkadaşımın mesleğini sorduklarında ve onun bir YouTube kanalı olduğunu öğrendiklerinde, büyük bir merakla kanalını açtılar. O esnada bize Instagram’dan başka videolar ve dinledikleri müzikleri de açtılar. Her söyledikleri ve yaptıkları bizi aşırı güldürdü, çünkü zehir gibi bir zekâları var. İbrahim’e “Sen neden birini yaraladın?” diye sordum: “Anneme, yani annemize küfür etti abla,” diyor, “Anne bizde kutsal.”
Çocuklarla konuşurken daha önce adını hiç duymadığım uyuşturucu maddelerden haberdar oluyorum. Bu isimleri ilk kez duyduğum için “Ohooo abla, İstanbul’da yaşamıyor musun sen?” ilân ediliyorum. “Devrimciler yok mu mahallede?” diye soruyorum. İshak cevaplıyor: “Yok abla, zaten olsalar kafamızı gözümüzü kırarlar; ama yine de bize sahip çıkarlar.”
Bu tür “his” aktarımlarından hiç hazzetmesem de İbrahim ve İshak’ın hikâyesi, eve dönüş yolundan itibaren zihnimin bir köşesinde asılı kalıyor. Yapılan haberlerden ve Meclis’e verilen soru-araştırma önergelerinden de bildiğimiz üzere, İstanbul’un 1 Mayıs, Küçük Armutlu, Okmeydanı ve Gazi Mahallesi gibi pek çok yoksul ve emekçi mahallesinde çeteleşme, uyuşturucu temini ve kullanımı hat safhada. Tıpkı Ankara’nın Altındağ ilçesi ve Tuzluçayır semtinde olduğu gibi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İstanbul Milletvekili Cengiz Çiçek, İstanbul’un yoksul mahallelerinde artan uyuşturucu ve çete faaliyetlerine ilişkin kapsamlı bir araştırma yapılarak mücadele yöntemlerinin geliştirilmesi, önleyici politikaların oluşturulması ve toplumsal farkındalığın yaratılması için geçen yıl (2024) Meclis’te bir araştırma komisyonu kurulmasını talep etti:
“Özel savaş politikalarının bir parçası olarak Kürt kentlerinin yanı sıra son yıllarda metropollerde artan biçimde ajanlaştırma, cinsel saldırı, uyuşturucu ve çeteleşme yoluyla özellikle gençlerin iradelerini kırmak, öz değer ve kimliklerinden utanır kılınarak devrimci-yurtsever potansiyellerini yok etmek üzerine kurulu bir yapı oluşturulmak istenmektedir.”
Daha yakın bir dönemde, Saadet Partisi’nin Haziran 2025’te “uyuşturucu madde bağımlılığına” karşı Meclis’e sunduğu; bağımlılıkla mücadelede tedavi, rehabilitasyon ve toplumsal entegrasyon süreçlerindeki yetersizliklerin tespit edilmesi ve çözüm yollarının belirlenmesini talep eden araştırma önergesi ise AKP ve MHP milletvekillerinin oylarıyla reddedildi.
İbrahim ve İshak’ın hikâyesi, sadece iki gencin sürüklendiği umutsuzluğun değil; devletin sistematik biçimde göz yumduğu çöküşün, yoksul mahallelerde çöken dayanışma ağlarının bıraktığı boşluğun ve o boşluğu dolduran güçlerin nasıl........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Gideon Levy
John Nosta
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein