MESEM’e mi, işverenlere mi, ailelere mi? Kime ne desem?
Sema Erder bu yazıyı Yeni Arayış için kaleme aldı.
Son dönemlerde, medyaya yansıyan çalışan çocuk ölümleri ve MESEM hakkındaki eleştirel haberleri izlerken bundan 32 yıl önce yaptığımız bir alan araştırma sırasında karşılaştığım ve hala unutamadığım anılar kafamda canlandı. Bu araştırmayı, Ümraniye’deki sanayi sitelerinde çalışma iktisatçısı meslektaşım Kuvvet Lordoğlu ile birlikte yapmıştık. O tarihlerde, henüz geleneksel çıraklık kurumunun sürdüğü algısı vardı. Bizim araştırmamızın amacı da geleneksel çıraklık kurumu ile 1986 yılında çıkarılan Çıraklık ve Mesleki Eğitim Yasası’nın öngördüğü çıraklık sisteminin mesleki eğitimin (ÇEM) çalışan çocuklar açısından anlamını hem ona dahil olanları hem de dahil olmayanları karşılaştırarak sorgulamaktı (1).
Bu araştırma sırasında, raporda yer vermediğim ama hafızama kaydetmiş olduğum üç gözlemimi aktarmak istiyorum. Bunlardan birincisi, 13-14 yaşındaki bir erkek çocuğun torna tezgahında gözü yaralı halde çalışmaya devam etmesi idi. Çocuğa ilk yardım yapılmıştı, ama çocuğun gözüne batan metal çapağın ne sonuç doğuracağını kimse bilmiyordu. Çocukla konuştuğumda memleketinden tek başına geldiğini, daha önce kendisinden büyük iki ağabeyinin gelip burada (İstanbul’da) dikiş tutturamadığını, kendisinin ailenin son şansı olduğunu söylemişti. Böyle durumlarla bizden çok daha önce karşılaşmış olan ve toplum hekimliğinin önemini herkese fiilen yaptıklarıyla gösteren Gürhan Fişek, 1986 yılında Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Vakfı’nı kurmuştu. Fişek Vakfı, gönüllülerin desteği ile gezici kliniklerle iş kazası geçiren çocuklara acil yardım yapmaya ve çocukların yoğun olarak çalıştığı işyerlerine iş sağlığı eğitimi vermeye ve kamuoyunu yayınlarıyla uyarmaya, Gürhan Fişek’in kaybından sonra da devam ediyor.
Aktaracağım ikinci gözlem ise, kız çocuklarının yoğun olduğu konfeksiyon atölyeleriyle ilgili olacak. Konfeksiyon atölyelerinin sürekli yer değiştirdiğini, görüşme yapmak üzere atölye aradığımızda farkına vardık. Gözlem yaptığımız atölyelerde gördüklerimiz bizi çok şaşırtmıştı. Atölyelere yakın evlerde oturan genç kızlar ve ev kadınlarının doluştuğu atölyeler, annelerin küçük çocuklarını da getirdikleri buluşma mekanları gibiydi. Makineye oturacak kadar büyük olmayan çocuklar, atölyede getir götür işleri ya da ufak tefek temizlik işleri yaparak vakit geçiriyorlardı. Bu atölyelerdeki ilişkileri, neyse ki Amerikalı antropolog Jenny White gözlemledi ve 1999 yılında “Para İle Akraba” adlı kitabında çok canlı biçimde anlattı.
Üçüncü ve çok sarsıcı bir gözlemimiz ise, metal işleri yapan göreli olarak büyük bir işyerinde yaptık. Burada çalışan çocukların hemen hepsi aynı köyden gelmişti (ya da getirilmişti) ve aynı binadaki yatakhanede, bir manastır düzeni içinde, geceliyorlardı. Geceli gündüzlü çalışan çocukların olduğu bu işyeri ise, diğerlerinden farklı olarak, ÇEM sistemine bağlıydı, denetim (!) altındaydı, ne eğitim aldıkları belli olmayan çocukların çıraklık ücretleri ise devlet tarafından ödeniyordu.
Popülist yönetim sistemi yoksul ailelerin ve çocuk çalıştırmaya uygun işyerlerinin memnuniyetinin açtığı yoldan yürüyerek ÇEM’i 2016 yılında MESEM olarak yeniden düzenledi. MESEM sisteminin getirdiği asgari ücretten bile düşük bir ücretle meslek kazanma umuduyla çalışan çocukların akıbetini maalesef bilmiyorum.
Burada örnek olaylardan üçünü aktardığım bu görüşmeler ve gözlemlere dayanan bu araştırma bize, zanaat edinmeye dönük geleneksel çıraklık sisteminin çökmeye başladığını ve yeni getirilen ÇEM sisteminin ise sorunlarla dolu olduğunu gösterdi. Geleneksel çıraklık eğitim sistemi lonca düzeni içinde ve geleneksel denetim mekanizmalarına bağlı olarak yürürken, yeni çıraklık sistemi çocukların tamamen sahipsiz kaldığı bir çalışma ortamı yaratmıştı. Ancak, bizim araştırma yaptığımız dönemde ne aileler, ne çocuklar, ne de işyeri sahipleri bunun farkındalardı. ÇEM sistemi işverenleri finansal açıdan külfete katlanmadan genç çalışanlarını sigorta sistemine soktuğu için, çalışan çocuklar ve aileleri ise erken yaşta bu sisteme girdikleri için memnun görünüyorlardı. Ancak, bizim gözlemlerimiz çırak-usta ikilisinin oluşturduğu eğitim ortamının özellikle ölçeği büyüyen işletmelerde ve daha ileri teknolojilerin kullanıldığı işletmelerde sağlanamayacağını göstermişti. Kısaca, yeni meslekler için “çıraklıktan” çok farklı bir eğitim sisteminin kurgulanması gerektiğini fark etmiştik. Hatta raporun son bölümünde “Korkumuz odur ki, mevcut durumun önümüzdeki günlerde işyerlerinde yaygınlık kazanarak çocuk emeğinin yeni bir sömürü biçimine uygun koşulları yaratmasıdır” demiştik. Bu uyarının dikkate alınması........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Daniel Orenstein
Beth Kuhel