Hem anadili hem anadil: Süryanice...
Dil, bir toplumun kimliğini tanımlayan ve şekillendiren en önemli unsurlardan biridir. İnsanların kendilerini ifade etmesi, iletişim kurması ve kültürel miraslarını gelecek nesillere aktarması dil sayesinde olur. Yarattığı aidiyet duygusuyla dil, topluluklar arasındaki bağı güçlendirir ve bireyleri ortak değerler ve hedefler etrafında bir araya getirir.
Dil, toplumların tarihini, değer, inanç ve yaşam biçimlerini yansıtır. Dil aynı zamanda bir topluluğun dünya görüşünü ve düşünme biçimini de şekillendirir. Her dil, kendine özgü bir mantık yapısına, kelime hazinesine ve ifade biçimine sahiptir; bu da o dilin konuşulduğu toplumun dünyayı nasıl algıladığını ortaya koyar. Bir dil kaybolduğunda, o dilin taşıdığı bilgi, gelenek ve kültürel zenginlikler de kaybolur. Bu nedenle, dilin korunması, bir toplumun kimliğini ve kültürel devamlılığını sürdürebilmesi açısından son derece hayati ve önemlidir.
Anadili ile toplumsal belleğin buluşması, kültürel ve tarihsel mirasının korunup aktarılmasında kritik bir rol oynar. Çünkü anadili, sadece bir iletişim aracı değil; aynı zamanda bir toplumun belleğini, yani geçmişini, deneyimlerini, geleneklerini ve değerlerini saklayan ve aktaran bir hazinedir. Toplumsal bellek, bir toplumun ortak anılarını, ortak kimliğini ve kültürel bağlarını içerirken, anadili bu belleğin ifade edilmesinde ve yaşatılmasındaki en temel bir araçtır.
Bütün diller, insanlığın sırrını anlatır. Ancak öz kaynağından, öz kültüründen beslenmeyen dil yok olmaya mahkûmdur. Hiçbir toplum kendisine ait olmayan, kendi öz kültüründen çıkmayan bir düşünce tarzıyla varlığını sürdüremez. Her toplum kendi öz kültüründen yola çıkan ama karşılıklı etkileşime dayanan evrensel bir düşünce geliştirebildiğinde sosyal barış ve toplumsal huzur anlam bulacaktır. Bu düşünce tarzı, kendi hâkimiyetini tesis etmeye, diğerlerini sindirmeye değil, aksine sosyal adalete, barışa, hakkaniyete, karşılıklı dönüşüme, var etmeye hizmet eden bir temas biçimi şeklinde gelişmelidir. Çünkü kâinattaki her şey, hayatın anlamını anlamaya ve geliştirmeye destekçi olduğu müddetçe adilanedir ve faydalıdır.
Öte yandan dil bazen, sosyo-politik bilince ve anlama kapasitesine göre algılanmakta, bazen istendiğigibi yorumlanmakta ve değerlendirilmektedir. Bu tarz bir algılama ve yorumlama bir dilin taşıdığı değerlerden ziyade neye nasıl yaklaşıldığı ile neyin nasıl anlaşıldığıyla doğru orantılıdır. Ancak dillerin evrimleşme sürecini bilen, kültürel farkındalığı yüksek samimi birey veya gruplar, dili istediği şekilde anlama ve yorumlama tutarsızlığına düşmez. Buna yeltenmez. Aksine dildeki temel ve nihai amacın ne olduğunu anlama ve derk etme gayreti içinde olur(lar). Dili var eden arka plandaki geliştirici düşünsel gıdalardan beslenir ve bu beslenmeye dikkat ederler. Çünkü öteden beri kültürün ana damarını oluşturan dil, birey ve toplumların dönüşümündeki en etkili bir güç olagelmiş ve bu yönde bir işlev görmüştür.
İnsanlık tarihinde her dilin bir hikâyesi vardır. Ancak Süryanicenin hikâyesi kendine özgü, üç farklı alana sahiptir: Süryanicenin tarihsel geçmişi, tarihi çalkantıları ve de kendi gerçeği. Kuşkusuz düşünce tarihine farklı anlamlar katmış olan Süryanicenin daha objektif bir şekilde anlatılması ve öneminin anlaşılması da bu üç farklı alanın daha fazla araştırılmasına ve incelenmesine bağlıdır.
Doğu Aramicenin bir devamı olan Süryanicenin kelime hazinesini Akadça-Asurcadan miras alarak geliştirdiği tarihsel olarak bilinmektedir. Diğer birçok dilin alfabesi bu dilin ilk ve arkaik dönem alfabe sistemine dayanarak gelişmiştir. Dolayısıyla, Süryanicenin İbranice ve Arapça gibi diğer Semitik dillerle olan ilişkisi, bu ortak dil hazinesini paylaşmasından kaynaklanır. Filolojik açıdan bakıldığında Akadça’nın Süryanice için çok önemli bir yatak olduğunu görürüz. Bu dilin, Süryanice, İbranice ve Arapça gibi Sami dil grupları ile ve dahi yakın ve akraba dillerle olan ilişkisinde öncül bir dayanak noktası olduğu görülür.
Süryanicenin ise İbranice ve Arapçayla kardeş bir dil olduğu bilinse de, bu dilleri derinden etkilediği muhakkaktır. Bir zamanlar, Ortadoğu'nun genelinde yaygın olarak kullanılan Süryanice ayrıca Türklerin tarih boyunca kullandığı on sekiz çeşit abece ve yazı dizgesinden birisi olarak da kullanılmıştır.
Bu dil, Mesih’in konuştuğu dil olması hasebiyle de Hıristiyanlık âlemi içinde saygın bir yere sahiptir. Bu dilin Estrangelo, Doğu (Madenḥāyā) ve Batı (Ma’arbāyā) olarak bilinen üç benzer karakterli yazı stili vardır. Bir yazı stillerinden birini okuyabilen, diğerlerini de rahatlıkla okuyabilmektedir. Her dilde gözüken lehçe farklılığı Süryanicede de mevcuttur; Doğu ve Batı olarak, iki lehçeye ayrılır. Halk arasında Doğu Süryanice şivesi, daha çok Keldanice veya Asurice ismiyle bilinirken, Batı Süryanice şivesi ise salt Süryanice olarak adlandırılır. Doğu ve Batı lehçeleri arasındaki kelimelerin sonunda telaffuz edilen a ve o sesleri göz ardı edilirse, Süryanicenin bu iki lehçesi arasında ciddi bir farkın olmadığı rahatlıkla görülecektir.
Süryanice dili, yazı ve edebiyat dilinden ayrı, bir de halk diyalektiklerine sahiptir. Bu........
© Bianet
visit website