Bin pınarlı İda’dan bin madenli Kazdağları’na
Homeros’un İlyadası’nda, bugün Kaz Dağı ya da Kazdağları olarak adlandırdığımız İda, Troas bölgesinin en önemli dağı.
Zira bin pınarlı ya da ‘pınarı bol’, ‘membaı-bol’ olarak tarif edilen İda, su temini açısından bölge için büyük önem taşıyor.[1]
Oysa bugün Kazdağları diye anılan bu coğrafyanın önemli bir kısmının da içinde yer aldığı Çanakkale’nin su varlıkları, bir süredir giderek artan madencilik tehdidi ile karşı karşıya.
Özellikle, yakın zamanda faaliyete geçmesi planlanan iki altın madeni projesinin şehrin tek içme ve kullanma suyu kaynağı olan Atikhisar barajına olan yakınlığı bölgede ciddi bir endişe yaratıyor. Bu endişeye ise, yöre halkının ve kurumların bitmeyen mücadele azmi eşlik ediyor.
Projelerden ilki, 2019 yılında ülke gündemine oturan Kirazlı Altın Madeni, diğeri ise Koza Altın İşletmeleri A.Ş. (yeni adıyla Türk Altın İşletmeleri A.Ş.) tarafından Çanakkale Merkez Karapınar bölgesinde, Serçiler ve Terziler köyleri arasında, Atikhisar Barajı’na sadece 1.4 km uzaklıkta faaliyete geçirilmek istenen Altın-Gümüş Madeni işletmesi. Bu projeye ilişkin Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Raporu’nun, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından 17.09.2025 tarihinde olumlu bulunmasının ardından, bölgede Çanakkale Belediyesi, Ziraat Mühendisleri Odası, Kazdağları Ekoloji Platformu bileşenleri kurumlar tarafından bu karara karşı çeşitli davalar açılarak hukuki mücadele başlatıldı. İlerleyen günlerde yargının vereceği kararlar süreç açısından belirleyici olacak.
Bakanlık tarafından olumlu bulunan ÇED raporuna göre, proje alanı tarım ve orman niteliğindeki araziler içerisinde yer alıyor. Ayrıca, içme ve kullanma suyu temini yapılan Atikhisar Barajı’nın 28.10.2017 tarih ve 30224 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan İçme-Kullanma Suyu Havzalarının Korunmasına Dair Yönetmelik’in 11. ve 12. Maddeleri ile belirtilen “orta mesafeli ve uzun mesafeli koruma alanı içerisinde” kalıyor.[2] Yani konumu itibarıyla bu proje, yüzde 38,7 sulama, yüzde 50,7 taşkın ve yüzde 10,6 içme suyu amaçlı kullanılarak bölgeye yaşam sağlayan Atikhisar’ı besleyen kaynaklara yönelik bir tehdit oluşturuyor.
Yine ÇED raporuna göre proje kapsamında bölgede cevher zenginleştirme işlemlerinin yapılması planlanmıyor. Ancak bununla birlikte, proje kapsamında açık ocak madencilik yöntemleri kullanılarak çıkarılması planlanan toplam 3.221.711 ton tüvenan cevherin 2.700.000 ton olan kısmı, Koza tarafından Eskişehir ili, Sivrihisar ilçesi, Kaymaz Mahallesi yakınlarında işletilmekte olan Kaymaz Altın ve Gümüş Madeni İşletmesi’nde yer alan zenginleştirme tesisine nakledilerek burada zenginleştirme işlemine tabi tutulacağı belirtiliyor. Rapora göre proje kapsamında üretilecek tüvenan cevherin geri kalan kısmı (521.711 ton) ise cevher stok alanında geçici depolandıktan sonra yine Koza’ya ait İzmir, Bergama ilçesinde yer alan Ovacık Altın Madeni İşletmesi’ne nakledilecek.[3]
Burada belirtilen miktarlara göre, sadece Eskişehir’e gidecek cevherin nakliyesi, 26 ay boyunca her gün, 23 tonluk 149 kamyon ile Çanakkale’den Eskişehir’e taşınması anlamına geliyor. Bu durum, söz konusu projenin hem güzergahtaki iller hem de Kaymaz ve Ovacık için ilave riskler yarattığı anlamına geliyor.
Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Süheyla Doğan, ÇED Raporunu değerlendirirken iki noktaya ilişkin önemli uyarılarda bulunuyor.
“Madenler herhangi bir kaza-bela yaşanmasa bile, normal işleyişleri bakımından su varlıklarını tehdit ediyor,” diyen Doğan, konuşmasını şöyle sürdürüyor:
“Bunun iki temel nedeni var. İlki madenciliğin su varlıkları üzerinde yarattığı baskı, ikincisi ise kirlilik. İlk maddede, madencilik normal bir kentsel kullanıma kıyasla çok daha fazla su tüketiyor. Aynı zamanda daha sondaj aşamasından başlayarak yer altı sularının akifer yapılarını bozuyor ve yer değişikliklerine sebep oluyor. Ayrıca bu projeler zaten çoğunlukla ormanlık alanlara yapılıyor. Ormanların maden için yok edilmesi, yeraltı sularını besleyecek su toplama havzalarının da ortadan kalkması anlamına geliyor. Kazıp, çukurlar açmaya başladıklarında ise topografya bozuluyor ve bölgenin su sistemleri topyekun zarar görüyor.
“İkinci maddede ise yine olağan işleyişinde madenler su varlıklarını mutlaka kirletiyor. Hem de sondaj aşamasından başlayarak. Daha bu aşamada kullanılan kimyasallar yer altı sularına karışıyor ve civardaki yerüstü su varlıklarında görünür hale geliyor. Kazdağları bölgesinde bunun örnekleri çokça yaşandı. Sadece sondaj aşamasında değil, madenin olağan işleyişinde de kimyasal kirlilik engellenemiyor. Atık barajlarındaki herhangi bir sızma, doğrudan yeraltı sularını etkilerken buharlaşma tehditi de bu kirleticilerin yağışlarla yüzeye düşmesi ve toprağı, suyu kirletmesi riskini ortaya çıkarıyor.
“Aynı riskler madencilik sırasında ortaya çıkan ve ağır metal ihtiva eden pasa dağları için de söz konusu. Yine hava ve suyla bulaşı durumunda asit maden drenajı gibi yoğun bir kirliliğe sebep olan durumlar ortaya çıkıyor. Koza’nın projesinde uygulanacak açık ocak yaklaşımı ise alanın madencilik faaliyeti sonrasında sıklıkla bir asit gölüne dönüşmesine sebep oluyor. Çanakkale gibi kuraklık riski yüksek bir yerde, kente su sağlayan tek barajın yanı başında böyle bir proje büyük bir tehdit oluşturuyor ve sadece su varlıkları açısından bile bakıldığında bu projeye karşı çıkılması gerekiyor.
“ÇED’de dikkat çeken ikinci nokta Koza, her ne kadar burada siyanürle cevher zenginleştirmesi yapmayacağını, cevheri Eskişehir Kaymaz ve İzmir Bergama’ya taşıyacağını söylese de, işletmenin açılması durumunda bundan farklı bir tabloyla karşılaşmamız çok olası. Zira taşıma maliyetleri çok yüksek ve aslında şirketler bu süreçleri üçe ayırarak ilerliyorlar. Önce ÇED Gerekli Değildir kararı alabilmek için 25 hektar altında bir alan için başvuru yapıyorlar. Ardından........© Bianet





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Waka Ikeda
Daniel Orenstein
Grant Arthur Gochin
Beth Kuhel