Erik Erikson: Kimliğin Arayışındaki Bir Adamın Yolculuğu
Erik Homburger Erikson’un hayatı, kimliğin karmaşık ve çoğu zaman sancılı bir yolculuk olduğunu anlamamıza yardımcı olur. Bir çocuğun dünyaya gözlerini açmasıyla başlayan arayış, ömrü boyunca süren bir kimlik keşfine dönüşür. Erikson, bu keşfi yalnızca teorilerinde değil, bizzat hayatında da deneyimlemiş bir insandır. O, bir adım atarken yalnızca kişisel bir yolculuğa çıkmakla kalmamış, insan ruhunun derinliklerine dair çığır açıcı bir ışık yakalamıştır.
Erikson’un doğumu, bir dünya savaşı öncesi Almanya’nın karanlık gölgesinde, çalkantılı bir aile ortamında gerçekleşmiştir. Genç yaşta babasızlık, onu yalnız bırakmış ve dünyaya dair ilk sorularını bu terk edilmişlik hissiyle sormasına yol açmıştır. Ancak onun kimlik arayışı, sadece biyolojik babasının kimliğiyle sınırlı değildi. Kendisini, bu karmaşık dünyada bir arayışın içinde bulmuştu—kendisini kimseye ait hissetmeden. Annesi, Erikson’a biyolojik babasının kimliğini asla açıklamadı ve ona, evlilik dışı doğmuş bir çocuğun alacağı soyadını verdi: Homburger. Soyadı, belki de bir parçasını kaybettiği kimliğini simgeliyordu, bir boşluk, bir eksiklik…
Günümüzün kavramlarıyla baktığımızda, Erikson’un çocukluğu, kimlik krizinin tam ortasında başlamış gibiydi. Kendini, ailesindeki tek sarışın ve mavi gözlü çocuk olarak fark etti. Ailesine ve çevresine uyum sağlamakta zorlandı. Her şey yabancıydı—kimliği, geçmişi, çevresi… Ancak içinde bir sanatçı vardı ve onun bu boşlukları dolduracağı bir alan........
© Başkent'te Karar
visit website