İttihatçı Liderler ve Mustafa Kemal Paşa Arasında Mektuplaşmalar
İttihat ve Terakki liderleri Talat, Cemal ve Enver Paşaların Birinci Dünya Savaşı sonunda 2-3 Kasım 1918 tarihinde ülkeyi terk ederek Almanya’nın Berlin şehrine yerleştikleri bilinmektedir. Bu çalışma, daha sonraları Avrupa şehirlerine dağılan İttihat ve Terakki üyelerinin örgütlenme gayretlerini, birbirleriyle mektuplaşmalarını ve 1919-1922 yılları arasında Mustafa Kemal’le mektuplaşmalarını kapsayan bir çalışmadır. Arşiv Belgesi nitelikli mektuplar, tarihin bazı noktalarını açığa çıkarmada faydalı bilgiler vermesi bakımından önemlidir. Mektupların içeriği, amaç ve hedefleri ve stratejik boyutu da bu yazıda ele alınmıştır. Kaynaklar titizlikle seçilmiş, doğru kaynaklar olduğuna emin olunduktan sonra kaynak arşivime alınarak yazıya dökülmüştür. Makalemizin konusu içinde yurt dışındaki İttihatçı önderlerin faaliyetleri ve Mustafa Kemal ile mektuplaşmaları vardır. Cemal Paşa ile çok sayıda mektuplaşmaları da kayıtlarda bulunmaktadır. Enver Paşa ile mektuplaşmaları az sayıdadır. Mustafa Kemal’e yazılan mektupların tamamı Hüseyin Cahit Yalçın’ın Ekim 1944’ten Nisan 1945’e kadar “Tanin’de Tarihi Mektuplar” başlığı altında yayınlanmıştır. Bu mektuplardan Şevket Süreyya Aydemir’in üç cilt “Enver Paşa” isimli eseri, Kazım Karabekir Paşanın İstiklal Harbimiz eserinde yayınlanmıştır. Yazının amacı Türkiye’de tarihe mâl olmuş İttihatçı önderlerin Milli Mücadeleye bakış açısını ortaya koyabilmektir. İttihatçı önderlerden Cemal, Talat ve Enver Paşa’nın Mustafa Kemal ile mektuplaşmalarından bahsederek varsayımımı güçlendirmeye çalıştım. Bu mektuplaşmaların orijinal kaynaklarının sınırlı olması işimi güçleştirdi ancak döneme tanıklık etmiş kişilerin yazdıklarında tarih için çok fazla malzeme olduğu görüldü.
Mustafa Kemal, 1920-1922 yıllarında Millet Meclisi Reisi ve Türk Orduları Başkomutanlığı sıfatıyla tüm yetkileri eline almıştır. Cumhuriyetin kuruluşu ile kendi liderliğinde kurduğu devletin Cumhurbaşkanı olmuştu. Yurtdışındaki İttihat ve Terakki liderlerinden Mustafa Kemal’e gönderilen mektuplar bulunmaktadır. Bu mektuplarda gerekli bilgiler verilmiş, gelecekle ilgili düşünceler karşılıklı olarak paylaşılmıştır. İttihat ve Terakki’nin ise tek bir lideri yoktur; pek çok lideri vardır (Erişirgil, 1951, s. 191). İttihatçı liderler, yurt dışında Anadolu’daki Milli Mücadele hareketiyle birlikte hareket etmişlerdir (Tekeli-İlkin, 1980, s. 305). Bu bağlamda Enver ve Cemal Paşaların Moskova’da Bolşeviklerle Anadolu hareketi adına anlaşmaya çalıştıkları görülmektedir (Aydemir, 2013, s. 590-591). Mustafa Kemal, Milli Mücadele hareketinin hedefe ulaşılabilmesi için Sovyet Rusya’dan gelecek yardım ve desteğe güvenmekteydi. Tek seçenek, Batı emperyalizmine savaş açmış olan Sovyetler Birliğiydi. Ancak, Sovyet Rusya’nın rejimini ihraç etme gibi bir düşünce içinde olması da bazı sorunlar ortaya çıkarmıştı. Mustafa Kemal’in bu konuda Bolşeviklerle kurulacak ilişkiye yaklaşımı tedbirliydi. Bolşeviklerle anlaşmaya gönderilen kişilere verilen talimat, amaçlarımız doğrultusunda ortak düşmana karşı birlik oluşturmaktı. Bir diğer husus ise; bu amaç etrafında bir anlaşma sağlanamazsa ne olacağı idi. Başka da güvenilecek dış destek olmadığına göre, “işte bu noktada Mustafa Kemal kapıyı açık tutmaktadır” (Tekeli-İlkin, 1980, s. 340) stratejisi takip ediliyordu. Mustafa Kemal’in mektubundaki bu düşüncesi, Kazım Karabekir’in “İstiklal Harbimiz” adlı eserinde, “Mustafa Kemal’in Amasya’da iken Bolşevik prensiplerini kabul etmeyi ciddi olarak düşündüğü” şeklinde anlatılmaktadır. Kazım Karabekir eserinde, “Mustafa Kemal Paşa’dan 23 Haziran’da aldığım şifrenin 3.maddesi Bolşevikliğe karar verdiklerini ve benim 17 Haziran tarihli şifrenin bu felaket kararın önünü aldığını gösteriyor” der (Karabekir, 1969, s. 54). Mustafa Kemal bu düşünceler içinde olsa da, Batı’dan tamamen uzaklaşmak yerine, Batı ile yakınlaşmak ve ilişkileri geliştirmek istemiştir. Rusya Bolşevizm’ini Batıya karşı bir araç olarak kullandığı da anlaşılmaktadır (Armaoğlu, 1993, s. 310). Mustafa Kemal’in, Talat Paşaya yanıt olarak 20 Kasım 1920’de yazdığı mektupta özellikle şu belirtilmiştir: “Fransızlar ve İtalyanlar daima, İngilizler zaman zaman Kuvâ-yı Milliye ile anlaşmak için Sivas’a kadar büyük ve sahib-i selahiyet siyasi memurlarını seyahat ettirmişlerdir. Biz hudut ve istiklal noktasında fedakârlık hususunda katiyen yanaşmadık. Bunun için onlardan bize azami fedakârlığı yaptırabilecekleri ümidiyle zamandan istifadeyi tercih edegeldiler. Amerikalılarla ile daha çok samimi görüştük. General (Harbord ) bizzat Sivas’ta uzun uzadıya müdavete-i efkar etti ve bin netice bizim lehimize karar verdi” (Tekeli-İlkin, 1970). Mustafa Kemal’in Amerika’yla yakınlaşma politikası takip ettiği de görülmektedir. Başkan Wilson’un ilan ettiği prensiplerin 12. Maddesindeki, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Türk olan kısımlarının egemenliği sağlanacak” ifadesi, Milli Mücadele önderlerini de cesaretlendirmiştir. Aynı zamanda Mustafa Kemal Amerikan mandasını düşünen aydınlara da şiddetle karşı çıkmıştır (Karakaya, 2001, s. 98; Uluğ, 1973, s. 100; Tevetoğlu, 1969, s. 527). Mustafa Kemal, Amerika’yla yakınlaşma politikası takip etmiş, aynı zamanda Bolşeviklerle de anlaşma yoluna giderek İngiltere’ye karşı elini güçlendirmeye çalışmıştır. İtalya ile 15 Haziran 1920 de gizli bir protokol imzalayarak önemli miktarda silah ve cephane yardımı almıştır (Yavuz, 1994). İtalya’nın bu dostluk gösterisine Ankara Hükümeti Güney Batı’da İtalyanlara karşı bir cephe açmayarak cevap vermiştir. (Oran, 2001, s. 152). Celal Bayar hatıralarında İtalya ile dostluk gelişmesinde Kont Carlo Sforza etkisini şöyle anlatır: “Kont Carlo Sforza kendisini Türk dostu olarak tanıtmaya dikkat eden bir diplomattı. Türklerle iyi geçinme yolu bulunduğu takdirde, İtalyan menfaatlerinin daha az zorlukla karşılaşacağı kanısındaydı. İtalyan işgal kuvvetlerinin diğerlerine nispetle yumuşak davranmaları, onun telkini neticesiydi (Bayar, 2018, s. 65). Diğer taraftan İtilaf devletleri arasındaki çıkar çatışmasından da faydalanmayı düşünmüştür. Talat Paşa’nın, Mustafa Kemal’e mektubu 22.Kanunu Evvel 1920 tarihli ve “Memleket Atisini Ben Şu Yolda Görüyorum” başlıklı mektubu göndermiştir. “Avrupa, mevad-ı iptidaiyyesi gayet zengin olan Rusya’dan uzun müddet istifadenin mümkün olmayacağını yakinen bildiği için, bu zararını imkânı nispetinde Türkiye’den telafi etmeye çalışacak. Düvel İtilafiye’nin Türkiye üzerinden bekledikleri bütün amal ve makasıd-ı siyasetten sarf-ı nazar yalnız şu maksadı iktisadileri bile arzu ettiğimiz şekilde hür ve müstakil bir Türkiye’nin vücuduna mani olacak. Binaen aleyh bizlerle aktedecekleri muahede-i Sulhiye de kendileri için birçok esbab-ı müdehale bulunacak ve şerait-i Sulhiyye iktisaden memleketimizden azami istifade etmelerine müsaid birçok mevadi haiz bulunacak. Elimizde kalacak yerlerin menabi-i kesir olmakla birlikte, bu şerait dâhilinde memleketin esbab-ı terakkisini temin etmek mümkün olmayacak. Sulhun tahdit edeceği Türkiye, Avrupa’nın bu gayesine set çekebilecek derecede kuvvet olmayacaktı. Binaen bu kuvveti hariçte aramak ve muavin kuvvetleri vücuda getirmek icap ederdi. Bunu ben iki büyük muhitte aramak ve kuvvetli bir teşkilat yapmakta görüyorum. Bu kuvvetten birisi vasi Türk Âlemi, İkincisi, İslam Âlemidir. Türk Âleminde şimdiye kadar hiç işlenmemiş olan Türkistan bizim için gayet esaslı bir saha-i mesaidir.’’ Mustafa Kemal’in 20.11.1920 tarihli Talat Paşa’ya yazdığı, “Vaziyetin Kısa Muhakemesi” başlıklı mektubundaki konular kısaca şöyledir: “İtilaf devletleri yukarıda söylediğim (Misak-i Milli Sınırları) hudut dâhilinde, Cenub hududu İskenderun-Cenubu -Halep ile Fusta arası Cerablüs Köprüsü ve şarkta Musul vilayeti tamamiyet-i mülkiyemizi ve istikbalimizi bütün manasıyla kabul ve tasdik etmek şartıyla bir sulh yaparsa ve iktisaden temin-i menefi için dermayan edeceği şurut hakk-ı ibtal etmeyecek derecede olursa, ba’desulh çalışmak için müsait bir sahaya ve şeraite malik olabiliriz. Eğer istikbalimiz iktisaden olduğundan ziyade siyaseten İngilizlerin taht-ı murakabasında olacak surette sulh yapılırsa, atiyen dahi serbest-i harekâttan mahrum bırakılmış olacağız” ( Bayar, 2018, s. 315-316). Eğer durum böyle gelişirse ya da bağımsızlık sulh ile sağlanamazsa, değişik koşullarda üç yol gözükmektedir: Birinci yol, Mustafa Kemal’in öngörülen hedeflere küçük adımlarla yaklaşma yolunu seçmesidir. İkinci yol, şartlar katlanamayacak kadar ağır ise, Meclis-i Mebusan ve padişaha kabul ettirebilirse, “Sulhu Muallakta’’ bırakıp hemen harekete geçmek gerekecektir. Üçüncü yol, eğer Meclis-i Mebusan’a ve Padişaha kabul ettiremez ise, harekete geçiş “isyan’’ halinde olacaktır (Bayar, 2018, s. 339). Talat Paşa’nın, Milli Mücadele önderi Mustafa Kemal Paşa’ya yazdığı mektuplar da Rusya ve İngiltere’nin Türkiye aleyhine yürüttüğü faaliyetleri ve diğer yabancı devletlerle ilişkileri hakkında bilgiler verdiği anlaşılmaktadır. Şark meselesi, Buhara meselesi, Hindistan meselesi, Anadolu’daki milli hareketiyle, Afgan Hükümetinin Türkiye ile ilişkileri hakkında bilgi ve belgeleri göndererek, Milli Mücadele önderlerini bilgilendirmiştir (BOA, 1921).
Önce Zabitan ve sonra Yavuz grubu isimlerini alan Karakol Cemiyeti, Ekim 1918 sonlarına doğru 2-3 Kasım 1918 tarihinden bir ay önce, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin yerine geçmek ve onun sorumluluklarını yerine getirmek gayesiyle İttihat ve Terakki önderlerinden Enver, Talat Paşaların emir ve tensipleriyle Kurmay Albay Kara Vasıf ve İaşe Nazırı Kara Kemal Beyler tarafından kendi isimlerin baş harflerini kullanarak kurulmuş (Himmetoğlu, 1976, s. 81) bir teşkilattı. Bu cemiyet, Milli Mücadele döneminde önemli çalışmalar yapmıştı. Talat ve Enver Paşalar, bundan başka öteden beri hükümetin gizli ve özel işleriyle meşgul olan ve adına “Teşkilatı Mahsusa” namı değerle “Umuru Şarkiyye” denilen gizli teşkilatı da “Umum Âlemi İslam İhtilal Teşkilatı’’ adı altında ve Karakol teşkilatı yanında devam ettirmek istiyorlardı (Himmetoğlu, 1976, s. 82). Karakol Teşkilatı, İstanbul merkezli gizli çalışmalar yürütüyordu. Karakol Teşkilatı’nın merkezi heyetini teşkil etmekte olan Miralay Vasıf Bey, Göz Hekimi Esat Paşa’ya dostlukları sebebiyle Karakol Teşkilatı’nın kuruluşunu, faaliyet ve amaçlarını anlattı. Esat Paşa, İngiliz Binbaşı Hintli Miracettin Bey’e bu teşkilattan bahsetti. Bunun üzerine, İngiliz İstihbaratı Karakol teşkilatından haberdar oldu. 16 Mart 1920 tarihinde, Karakol Teşkilatı’na yapılan baskında, bir kısım üyeler tutuklandı, diğer üyeler de Anadolu’ya firar etmek zorunda kaldılar (Bayur, 1983, s. 340). İngilizler tarafından deşifre olan Karakol Teşkilatı üyelerinin bazıları İngiliz istihbaratına çalışmaya başlamışlardı. Bunun ardından, bu teşkilata karşı güvensizlik iyice artmış ve Anadolu’da bu teşkilata karşı tam bir güven oluşmamıştı. Anadolu’ya geçen teşkilat üyeleri, 23 Nisan 1920 tarihinde Erkânı Hap Kaymakamı Muğlalı Mustafa Bey başkanlığında yeniden faaliyete geçmişti. Bu dernek, 23 Nisan 1920’de “Zabitan”, Ekim 1921 tarihinde “Yavuz” ismi altında çalışmıştı ve Anadolu’ya subay ve askeri malzeme yardımlarında önemli katkılarda bulunmuştu (Şevket, 1954; Himmetoğlu, 1976). İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin yurt dışında teşkilatlanmasıyla Kafkas Türklerinin Rus-Japon Savaşından sonra çıkan ayaklanmaları iyi karşılanmıştı. 9 Nisan 1906 tarihli Şura-ı Ümmet’de çıkan “Tatarlarda Terakki” başlıklı yazı, Rusya’daki Tatarların ayaklanmalarını övmekteydi. Bu yazılarda “henüz Türk değil, Tatar tabiri kullanılmaktaydı” (Bayur, 1983, s. 340). İttihat ve Terakki propaganda malzemelerinin Erzurum’a ulaştırma çabaları olduğunu görüyoruz. Rusya’da çıkan ve İran’da çıkması muhtemel ayaklanmalar, milli benliğin bir uyanışı olarak görülmüştü. Bazı Kafkas Türkleri, İttihatçıların Paris’teki merkezine gelerek temasa geçmişlerdi. Paris merkezinin yeniden teşkilatlanması üzerine tutulan mazbut kopya defterindeki ilk belge cemiyetin yeni teşkilatını bildiren genelgeydi. 26 Mart 1906 tarihli olan ikinci belge ise “Kafkas Ahali İslamiyesine” hitaben yazılmıştı ve bu yazı Kafkasya’da Ahmet Rıza Bey’e gönderilmiş bir mektuba karşılıktı (Bayur, 1983, s. 341). Paris merkezinden gönderilmiş 23 Kasım 1906 tarih ve “Kafkasya’da Müslüman Kardeşlerimize’’ başlıklı bir mektup bulunmaktaydı (Bayur, 1983, s. 242). Bu bağlamda Talat Paşa’nın Mustafa Kemal’e 22 Kanunuevvel 1920 tarihli, “Memleketin Atisini Ben Şöyle Görüyorum” başlıklı mektubunda, “Avrupa’nın gayesine set çekebilmek kuvveti hariçte, iki büyük muhitte aramak gerekir. Bu kuvvetin birisi vasi Türk âlemi, ikincisi, İslam âlemidir. Türk âleminde şimdiye kadar hiç işlenmemiş olan Türkistan bizim için gayet esaslı bir saha-i mesaidir” (Tekeli-İlkin, 1980, s. 315-316) yazmaktaydı. 1906-1907 yıllarından itibaren İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin İslamcılığa daha çok önem verdiği görülmektedir. Gördüğümüz mektuplar, Güney Kafkasya ve daha çok Azerbaycan Müslümanlarına ait olmakla birlikte, bu mektuplarda “Türk” tabiri yerine “Müslüman” tabiri kullanılmıştır. Ancak iki yerde Adriyatik’ten Çin Denizi’ne kadar giden ülkelerin dil birliği halinde oldukları anılırken, “Türklüğü işaret etmiş” (Bayur, 1983, s. 349) olduklarını anlıyoruz. 22 Eylül 1906 tarihli mektupta şöyle söylenir: “Siz şimdi ittihadın temelini hazırlayan maarife çok gayret ediniz. İstanbul Türkçesini kabul ediniz. Bu Türkçe sizin maarifte süratle ilerlemenize çok hizmet eder. Bu istikbalde de aynı millet efradının ittihadına hizmet eder” (Bayur, 1983, s. 350). Bu mektuplar İslam birliği adına yazılmış olsa da, Türk Birliğini tesis etme ve Turan’ı gerçekleştirme düşüncesinde oldukları da anlaşılmaktadır. 3 Kasım 1919 tarihli İstanbul’dan Dışişleri Bakanlığı Washington’a gönderilen Amerikan belgelerinden, Enver Paşa ve Turancı güçten bahseden telgrafta şunlar yazılmıştır: “Yine de Türkiye’nin geleceği konusunda bir İngiliz-Fransız-İtalya anlaşması mevcut değil. Sanıyorum buradaki İngilizler, Merkezi Kafkaslarda olan Enver Paşa tarafından yönetilen, Mısır ve Hindistan’da İngilizleri rahatsız etmeyi amaçlayan Turancı görüşün gücünü anlamıyorlar. Bu akım dini olmaktan çok ırkçıdır. Mısır’da yeni patlamalar olacağı haberini güvenilir kaynaklardan aldım. Turancılığa karşı en iyi çare Rusların Kafkasya’yı işgalidir ve İngilizlerin gönüllü orduyu son zamanlarda desteklemeleri de hesaba katılabilir.” 3 Mart 1920 tarihinde Stanav tarafından Berlin’deki ABD Elçiliğinden (Duru, 2011, s. 43) Dışişleri Bakanlığına çekilen telgrafta, Enver Paşa’nın adım adım takip edildiğini anlıyoruz. Özetle şunlar yazılmıştır: “Enver Paşa’nın Berlin’de olduğu, daha sonraki tarihte Moskova’ya geldiği, oradan da Kafkasya’ ya indiği, 27 Ekim 1920 Berlin’de silah alma girişimlerinde olduğu biliniyor. Bolşeviklerle yakın işbirliği içinde olduğu, Dün Koop ile görüştüğünü belirtiliyor. Talat da birkaç haftadır Berlin’de, şimdi İsviçre’ye gidiyor. Orada gizli servis bürosu yönettiği ve Bolşevik ajanlarıyla temasta olduğuna inanılıyor.” Telgrafı gönderen kişi Dresel idi ve telgraf 3 Mart 1920’de gönderilmişti (Duru, 2011, s. 67). Talat Paşa mütarekeden 1921 yılına kadar Berlin’de “Umum Alemi-İslam Komitesi’’ başkanı sıfatıyla görev yapmıştı. Enver Paşa ile tam bir........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Gideon Levy
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein