menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Dünya Ekonomik Sisteminin Jeopolitiği

12 1
12.10.2025

Dünya ekonomik sisteminin rekabetçi ortamı sermaye birikiminin jeopolitik nüfuz alanlarını zorunlu kılmaktadır. Para satmak üzere mal veya emek satın almakta kullanıldığı zaman sermaye olur.(1) Aynı şekilde, çoban yününü satarak aldığı parayla yemek için ekmek alırken parasını sermaye olarak kullanmaz. Ama tüccar, yünü daha yüksek fiyata satacağını umarak yün karşılığı para verirken parasını sermaye olarak kullanır.(2) Ticaretin ayrıcalıklı olarak desteklenmesi aşırı sermaye birikiminin sosyal dengeyi ve ulus-devletlerin işlevini değiştirme yönlü gücünü varsaymak gerçekçi bir yaklaşım olarak değerlendirilir. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin boyunduruk altında kalması iki dalga halinde ele alınmalıdır. Erken dönem emperyalizm 15.yüzyıl da başlayarak 1870’lere kadar uzanmakta bunun yanında yeni emperyalizm ise 1870-1914 dönemi kapsamaktadır bu çerçevede söz konusu süreç birinci ve ikinci dalga emperyalizm metaforlarıyla ele alınmalıdır.
16.yüzyıl İspanyası, sömürgelerinden gelen altın ve gümüşlerle zengin ülkeler konumuna gelmişti. İspanya’nın Meksika ve Peru halkları olan İnka ve Aztek uygarlıklarının altın gümüşlerini talan ederek zenginleştiğini tarihi kaynaklar söylemektedir. Başka bir kaynak ise farklı bir sömürü girişiminin başarısızlığının felakete nasıl dönüştüğünü anlatır. İngilizler’in(1585-1587) Amerika kıtasının kuzey Caroline’da koloni kurma girişimleri felakete dönüşür. Wohunsuocock adındaki Kızılderili lideri kendisine bağlı 30 Kızılderili kabileyle oluşturduğu koalisyonu idare eder. İngilizlerin niyetini çok iyi anlayan Kızılderili lider İngiliz kolonisiyle ilişki geliştirme yönünde hiçbir adım atmaz ve teklif edilen ticareti de ret eder. İngiliz Koloni varlığını sürdürebilmesi ve beslenmeleri için toprağa emek vermeden, Kızılderili halklarını sömürme girişimleri sonucunda İngiliz kolonisinden 1609-1610 kışında 500 kişiden yalnızca 60’ı sağ kalabilmişti. Koloni idarecisi Smith, İngiltere’den yeniden adam gönderilmesini ister. Ancak gelecek olanlar marangoz, duvar ustası, çiftçi ve vasıflı işçi olmalıdır. Altın işleyicisi kuyumcu istemez. Çünkü Smith’in günlüğüne yazdığından anladığımız “Bilmelisiniz ki Kızılderililerin ne altını var ne de kıymetli madenleri, tüm servetleri kumanyadan ibarettir.”(3) Kızılderilileri sömürmek amacında olan İngiliz kolonisi Kızılderililer sayesinde karınlarını doyurmaya bel bağlamaları dramatik bir sonuçla bitmiştir.
Ekonomiyi günümüzün diğer birçok olguları gibi yalnızca kendi oluşumu içinde kavramak zorundayız. Ekonomi önceki neslin emeğine dayanır ve kendisi de gelecek neslin yaşamının temelini oluşturur. İnsan gelişiminin her basamağı belirli bir ekonomiye uygun düşer. Dünya ekonomik sisteminin bugün anlamlı biçimde örgütlenip örgütlenmediği günümüz ekonomisine uygun olup olmadığı gibi soruları yanıtlayabilmek için insanlığın gelişim çizgisini dünya ekonomik sistemini alternatif bakış açısıyla gözden geçirmek zorundayız. Eğer ekonomi kavramı altında tüm gereksinimlerin giderilmesine yönelik kurumların bütünlüğünü anlıyorsak insanlığın ekonomik başlangıcı basit el aletlerin yapımının başladığı el emeği aşamasına dek uzanır. İnsan, dünyayı uygun koşullarda üretime ve neslinin devamı için kendisini de üreme ilişkisi içinde hazır bulmuştur. İnsanın yaşayabilmesi neslinin devamı için hazır doğayı üretim nesnesi olarak geliştirmesi bir zorunluluktu.
Binlerce yıllık bir süreç içinde insan nüfusunun artışı ilk çekirdek aile düşüncesinin bilimsel temelini oluşturur. Konu açısından oldukça kapsamlı olan dünya ekonomik sistemini ilgili alanın kaynaklarından faydalanarak yazılmaya çalışıldı. Ekonominin dinamiklerine egemen ülkeler bağlamında jeopolitik nüfuz alanlarını genişletmeye yönelik çatışma alanlarının yaşanan çelişkilerin sermaye artığından kaynaklandığını belirtmek gerekir. Ayrıca büyük şirket sermayeleri kendi ülkelerinin doymuş iç pazarından başka ülkelerin iç pazarına yönelmesinin bir ayağını da siyasal iktidarlarla işbirliğine bağlı olarak gerçekleştirir.

İmparatorluk yöneticilerinin egemenlik biçimi patrimonyal tipteydi. İmparatorluk yeniden dağıtmacı/haraççı esaslara göre kurulmuştu. (4) İmparatorluk gücünü geniş yönetici kadrosu aracılığıyla sağlardı. Bürokratik aygıtı bu gücü yalnızca imparatorluk merkezi adına onun temsilcisi olarak kullanırdı. Buna göre toprağın ve emeğin ürünleri üretken ve tabi sınıflardan üretken olmayan yönetici sınıflara, bunların tüketimi için akardı. Sonrasında, çeşitli mal ve kaynaklar tabi sınıflara yeniden dağıtılırdı. (5)
Patrimonyal biçimin yayılmacı-genişlemeci politikası ile savaşçı bir niteliği de vardır. Batılılar, 15. yüzyıldan itibaren gemicilik sektörünün gelişmesi ile uzak coğrafyalara yolculuk yapabilme olanağı sağlamış, gemilerini her türlü saldırıya karşı silahlarla da donatmış ve savaşçı bir motivasyona da sahiptiler. Dünya ekonomisi üzerindeki rekabet kızışmış ve bu ekonomi dünya üzerinde egemenlik kurarak koloni biçimli sömürge yöntemleri ile ülkelerin zenginliklerine el koyma şeklinde yürütülmüştür. Ortaçağ İmparatorluklardan ve eski çağların imparatorlukları ile günümüz dünya ekonomisinin egemen güçlerin oluşturduğu sistem ağının benzerliklerini ayırt etmek olanaklı bir durum göstermektedir. Endüstriyel büyümenin etkisi ekonomik anlamda büyümenin yayılmacı politikalara yansıması patrimonyal egemenlik biçimini ortaya çıkarmış gözüküyor. İnsanın insani bir dünya kurma, onu donatma ve iyileştirmek için üretimde bulunma yetisi sınırsızdır. Üretim ve ekonomik büyümenin yavaşlamasının nedeni ekonomik olmaktan çok siyasidir.(6) Ekonomik yapı, siyasi yapı ve sınırsız insan üretkenliğine dayanmadığı sürece sonsuz biçimde genişleyemez. İnsanların bütün yönetim ve örgütlenme biçimleri arasındaysa sınırsız büyümeye en az uygun olan ulus-devlettir. Çünkü onun temelinde var olan gerçek rızayı sonsuz biçimde uzatmak ve yaymak olanaksız olduğu gibi fethedilmiş halklardan bu rızayı almak kolay rastlanmayan bir durumdur. Hiçbir ulus-devlet vicdani rahatsızlık duymadan başka ülkeleri fethetmeye kalkmaz. Rahat bir vicdansa ancak fetih edilen halkları barbarlığa, eşit suçlamalara üstün bir yasa dayatmak ile mümkün olduğuna inandırılmasıyla sağlanır.(7)
Dünya ekonomik sistem tanımlamasını, 15. yüzyıl Avrupası’ndan başlayarak yayılmacı ekonomik örgütlenme anlamında kullanacağız. 21.yüzyıla geldiğimiz süreç içerisinde ilişkiler kurduğu çevre ülkeleri nüfuzuna alarak farklı bir genişlemeci jeopolitik çizgisini ideolojik bir zemine oturttu. Dünya ekonomik sistemi tek bir iş bölümünün varlığıyla tanımlanır. Bu sistemin birden fazla siyasal yapısı bulunur ve sonsuz sermaye birikimine yönelir. Dünya ekonomisinin jeo-politikası coğrafi bölgelerin iş bölümü eksenindeki yerler tarihsel etkenler tarafından belirlenir. Bu etkenler, bölgelerin yeri değişkenidir. Ama sonuçta düzen her zaman hiyerarşik olmuş ve çok gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkeler, az gelişmiş ülkeler olarak (merkez, çevre, Yarı çevre) tanımlanan üçlü bölünmeyi içerir. Bu üç bölge dünya ekonomik sisteminin tanımladığı ekonomik ilişkilerle yaratılan üretimden payına düşeni alması ile sağlanır. Dünya ekonomik sisteminin devletlere doğru giden bir düzeni vardır. Devlet yapısının sınırları ekonomik bölgeleri belirleyen sınırla tam olarak çakışmaz.(8) Dünya ekonomik sistemi bir devlet modeli olarak kabul ettirdiği neo-liberal-piyasacı ilkelerin devleti ve kamu politikalarını değiştirme ve dönüştürme potansiyeline sahip olduğunu göstermiştir. Devletlerin bir şirket gibi üretim sürecini yürütmesini üstlenen aynı zamanda toplumun rızasını alma yönünde önemli bir işlevi de üstlenmiş durumdadır. Üretim ilişkileri yasal ve siyasal ilişkiler biçimine girer. İktisadi biçim tek başına bir kategorize olmayacağı için hukuk alanı siyasal alanla birlikte üretim ilişkilerine dâhil olur.(9) 1871 Alman birliğinin kurulması sonrası Bismarck’ın, Fransa’nın Afrika’daki sömürgelerinin bazılarını verme teklifini ret etmiş. Ticaret ve deniz üslerinin kurulması ve özel şirketlerin desteklenmesi önerisine karşı çıkmıştı. Ulusal birliğini yeni kurmuş Almanya’nın ulusal ekonomik gereksinimlerini Bismarck iyi biliyordu veya sömürgeci dünya politikasına karşı bir tavrı vardı. Esas olarak ulusal toprak bağlamında düşünen devlet adamlarının emperyalizme şüpheyle bakmalarında haklı nedenler vardı.(10) Ya da vatanseverliğin en iyi ifadesinin para yapmak ve ulusal bayrağını “ticari bir aktif” yerine geçtiği bu yeni yayılma hareketinin olsa olsa ulus-devletin siyasi bünyesini yok edebileceğini biliyorlardı.(11) İnsanlık tarihinde kurulmuş imparatorluklar fethettiği farklı halkları ortak bir hukuk çerçevesinde birleştirmek, asimile etmeden, rıza almadan yayılmacı ana amaç doğrultusunda hareket eden düşünce içindeydi. Üretimdeki artışın ülke sınırlarını zorlamaya başladığından itibaren ticaret ve ekonomi her ülkeyi dünya politikasına karıştırdı. Bu yeni siyasal güç devşirmenin kendi başlarına dünyanın tamamına tekabül eden siyasal yaşamına müdahil olmayı kendilerini yetkin ve ehil olduklarını göstermek istemeleridir. Ekonomik üstünlüklerini siyasal güce devşirmeyi ve siyasal üstünlük kurmalarını meşrulaştıracak araçlar rıza üretme işlevi görmesi sağlanmalıydı. Modern anlamda ulus-devlet biçimi 15-16. yüzyıl içinde ortaya çıkmış “sınır” kavramı da aynı tarihlere rastlamıştır. Daha önceleri siyasal toplulukları ayıran kesin sınırlar yoktu. Dünya ekonomisinin belirginleştiği 15-16. yüzyıl Avrupası’nda dağınık ve çatışmacı otoritelerin arasında bölünmüş halklar ülke ve millet kavramlarının tahrik edici çekiciliği ile yeni bir ulus-devlet örgütlenmesi biçimiyle ortaya çıkmıştır. Tarihsel açıdan egemenlik kavramı devlet kavramıyla ortaya çıkmıştır. Devlet kavramının soyut niteliği ampirik araştırmaların konusu olmaya elverişli değildir. Oysa politika bilimi somut izlenebilir insan davranışları olarak beliren siyasal olayları inceler. Bunlar arasındaki ilişkileri ve nedensellik bağlarını ortaya koymaya çalışır.(12) Devlet düzeninden söz edildiğinde o düzeni kuranlar otoriteyi kullananlar, kanunları yapanlar aslında hep insandır ve bu gücü kullananlar belli bir siyasi görüşü ideolojik eğilimleri ve dünya görüşleri vardır. Toplum içinde belli bir sosyal sınıfın veya grubun temsilcileri yanındadırlar. Dolayısıyla devlet adına alacakları kararlarda açıktan veya doğrudan onların çıkarlarına çok daha yarayacak düzenlemeleri yapacakları açık ve nettir. Alınan bu siyasi kararlar devletin damgasını taşıdığı ve onun otoritesini taşıdığı için toplumda geçerlik kazanır. Ancak bu kararların arkasında devleti yönetenlerin siyasal tercihlerinin ve çıkar gruplarının ön planda olduğunu gözden uzak tutmamak lazımdır.(13)
Dünya ekonomik sistemin işleyişini kolaylaştıran, New York’da kurulan ve gelişmekte olan ülkelere kredi sağlayan Dünya Bankası (WB) Uluslararası Para Fonu (IMF)’nun oluşturulması, ekonomileri homojenleştiren yapıya dönüşmesini sağladı. DB, IMF, WTO gibi sistemin kaleleri kadar ikili komisyon (Bilateral commission) üçlü komisyon (Trilateral), Dünya Ekonomik Formu vb gibi alt örgütler tarafından uygulanır.(14) Dünya ekonomik sistemi hiyerarşik ve örgütlü egemenliğinin en büyük ayağını doların dünya parası olması oluşturur. Gerçekten de bazı koşullarda para politikası paranın dolaşım hızındaki değişikler bilinçli bir şekilde birileri tarafından saptırılabiliyor. Bu müdahaleler çok yönlü amaçla yapılmaktadır. Para politikası, harcamaları, ücret ve fiyatları........

© Aydınlık