6 Şubat dün gibi
Tesadüfen hayatta kaldığımız ve onlarca yıl birden yaşlandığımız gecenin üzerinden 365 gün geçti. Bir süreliğineymiş gibi yaşadığımız hayatlar kaderimiz oldu. O gün ölüsü de dirisi de bulunamayanlar, kaybolan çocuklar artık aranmıyor bile, kanunen onlar artık ölü. Çok şey değişti hayatta ama aslında hiçbir şey değişmedi. Birbiri ardına platformlar kuruldu. Antakya sevdalısı onlarca gönüllü, şehrin yeniden kuruluşu için kolları sıvadı. Toplantılar yapıldı, projeler üretildi ama hâlâ başlangıç noktasındayız.
6 Şubat, bir türlü sabaha ulaşamayan, bitmeyen bir gece oldu. Ruhumuz hâlâ karanlık. Antakya dediğimiz boş bir tarla sanki; şehir, sokakların birbirine karıştığı, yolumuzu tahminen bulduğumuz koskoca boşluklardan ibaret.
Önce uzaklaştık şehirden, sonra geri döndük. Farklı şehirlerde hayat kurabilenler, dönme umuduyla, yaşamlarını ‘gurbet’te sürdürüyor. Her doğan günün sabahına “Bir gün Antakya’ya döneceğim” umuduyla uyanıyor. Ama kuramayıp geri dönenler ya da farklı hayat imkânları olmayanlar için eğreti hayatlar bitmek bilmedi. O kara gecenin üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ çadırlarda yaşayanlar var. İlk günlerde arabada ya da domates-salatalık serasında uyumak, idareten bile zor gelirken, şimdilerde kader oldu. Bazı yerlerde deprem konutları bitmek üzere. Kimlere kısmet olacak, şimdilik belirsiz. Hâlâ hak sahipliğinde ne yapacağını bilemeyen onca insan var. Yerinde dönüşüm iyi bir şey mi? Yıkılan yerde tekrar ev yapılmalı mı? Altımızdan geçen faya ne oldu? Yine üzerine ev yapsak bizi yıkmayacak mı? vb. onlarca soru aslında geleceğimizken, hiç bizden değilmiş gibi cevapsız kaldı.
Konteynırlar ilk günlerde insana yalı dairesindeymiş gibi hissettiriyordu kendini. Arabada iki büklüm uyumaya çalışırken çadıra geçen insanlar, ayaklarını uzatacak konfora erişmişti. Tuvaleti-lavabosu da içinde olan konteynıra kavuşmak, lüks bir yaşam vadediyordu depremzedeye – sarsıntılardan korkmamak, üzerine........
© Agos
visit website