Hüseyin'in sırtındaki oklar
Akan kanı görmek mümkün de o kanın neden aktığını, onca acının neden ve nasıl yaşandığını görmek o kadar mümkün olmuyor. Toprağa düşen cansız bedenler ölümleri haber veriyor yalnızca, sebeplerini konuşmak yine bize kalıyor. Lakin bazıları kasıtlı olarak o sebeplere eğilmiyor; kimi kaygılarla ölenleri bir kez daha öldürüp toprağın altına gömüyor. Bazıları da acının derinliğinden, yasın ağırlığından başını kaldırıp nedenlere gitmiyor, gidemiyor; toprak yine sırlarıyla kalıyor.
Hüseyin, yoldaşları ve ailesi Kerbela’ya ulaştıklarında yalnızca kendilerini getirmemişlerdi, geride bıraktıkları, omuzladıkları bir tarih de vardı orada. O vakit Kerbela’yı konuşurken, o tarihi de unutmamak gerek. Hüseyin’in bedenindeki yaraları, ailesinin arşa çıkan feryatlarını konuşurken, o güne uzanan geçmişi de ayrıca anmak gerek. Yezid’i Yezid yapan o tarihin bütünüdür aslında, bir parçası değil. Ondan sebep Kerbela’ya gelmeden öncesini de konuşmalı, zira felaket yayılan bir zamanı içerir; tetikçilerin elindeki kanın arkasında azmettiriciler vardır.
Hüseyin, Kufe’ye doğru yola çıkmadan önce kardeşi Muhammed b. Hanefiyye ile konuşurken Yezid’e başkaldırma gerekçesini şöyle açıklamıştı: “Ben şımarıklığımdan, bozguncu ve zalim olarak ortaya çıkmış değilim. Ben, dedem Muhammed’in ümmetinin felahını ve iyiliğini talep maksadıyla ortaya atılmış bulunmaktayım. İyiliği emretmek ve kötülükten nehyetmek, dedem ve babamın yolunda yürümek istiyorum.” Lakin o yolda yürüyemedi Hüseyin, Kerbela önlerine vardığında zaten uzun süredir onu kuşatan orduyla çarpışmak zorunda kaldı.........
© 12punto
visit website