Bir Hayalin Külleri: Russell’dan Bugüne Komünizm, Çin, Putin ve Dünyanın Yeni Siyaseti
Bertrand Russell, 1936’da “Neden Komünist Değilim?” diye sorarken yalnızca Stalin’i değil, ideolojilerin zamanla neye dönüşebileceğini de işaret ediyordu.
Russell’ın satırları bugün hâlâ canlı çünkü insanlık, ideallerle gerçeklik arasındaki uçurumu kapatmakta hâlâ zorlanıyor. Komünizm tarihte bir iz bıraktı ama otoriterliğin farklı biçimleri, yeni etiketler ve yeni teknolojilerle geri dönüyor.
Soğuk Savaş sona erdiğinde pek çok kişi “Komünizmin tarihi kapandı” sandı. Oysa kapı kapanmadı, sadece başka bir pencere açıldı:
Komünizm, Marx’ın eşitlik idealinden koparak “devlet kapitalizminin” ideolojik süsüne dönüştü. Çin, Vietnam, Küba gibi ülkelerde parti hâlâ “komünist” ama toplum yapısı, ekonomi ve günlük hayat kapitalizmin dinamikleriyle işliyor.
Bugünün hayatta kalmış komünist görünümlü rejimleri üç noktada birleşiyor:
1. Parti, devletin ve toplumun üstünde konumlanıyor.
2. Piyasaları kullanıyor ama siyaseti sıkı biçimde kontrol ediyor.
3. Lider kültü, kolektif eşitlikten daha önemli hale geliyor.
Yani komünizm bir ideolojiden çok, otoriter düzenin eski bir kılıfı hâline gelmiş durumda.
Çin bugün dünyanın en büyük üretim gücü, en büyük teknoloji laboratuvarı ve aynı zamanda en sıkı siyasi kontrol rejimlerinden biri.
Ekonomide kapitalizmin tüm araçlarını kullanıyor: rekabet, inovasyon, küreselleşme…
Siyasette ise parti, toplumu dijital gözetim sistemleriyle denetliyor, ifade özgürlüğünü kısıtlıyor ve Xi Jinping etrafında neredeyse “modern bir imparatorluk” kuruyor.
Çin artık klasik komünist değil; 21. yüzyıl devlet kapitalizmi diyebileceğimiz hibrit bir sistemde ilerliyor. Ekonomik özgürlük siyasi sıkılık birleşince,........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin