Yalnızlığın Saklı Krallığı
İnsanın tek başına kurduğu bir dünya vardır ve kimsenin göremediği bu dünya bazen en gerçek, en derin, en besleyici olanıdır.
Kalabalığın yorduğu, seslerin çoğaldığı, insanların birbirini tükettiği zamanlarda insan kendine küçük bir krallık arar.
Sessiz, yumuşak, yargısız bir krallık.
Yalnızlığın saklı krallığı
Bu krallığın başkenti çoğu zaman İstanbul’dur.
Sabah erken bir saatte Cihangir sokaklarında yürümek, Savoy Pastanesi’nin vitrininin önünden geçmek, ponçiğin o çocuksu kokusuna teslim olmak, sokağa bakan küçük bir masaya oturup çayını içmek, kimsesiz ama hiç yalnız olmayan bir ritim yaratır insanda.
Cihangir insanı kucaklar.
Ne sorar ne yadırgar.
Sadece birlikte yürür seninle
Biraz aşağıya inince Firuz Ağa Camii çıkar karşına.
Üstü cami, altı kahvehane.
Türk kahveni söyleyip köşeye oturursun.
Avludan gelen hafif uğultu ile kahvenin kokusu birbirine karışır.
Kahvehanede oturan insanların kendi halinde sohbetini dinlemek.
Bir anlığına dünyayı durdurur.
Orası sanki yalnızların dinlenme noktasıdır.
Kimse seni tanımaz, kimse seni sıkmaz.
Tam da bu yüzden rahatlarsın
Yalnızlığın krallığı bazen Eminönü’nde açılır.
Kimsenin gelmediği saatlerde balık ekmek yemek.
Martıların sabırsız çığlıklarını dinlemek.
Köprünün altından geçen teknelerin suyunda oluşan halkaları izlemek.
O ilk ısırığın dumanı yüzüne vurduğunda şehir de hafifler, sanki İstanbul kendi ağırlığını paylaşır seninle.
Bir vapura atlayıp Üsküdar’a geçmek.
Simit parçalarını martılara atmak, rüzgârın yüzüne vurması…
Kızkulesi’nin hiç değişmeyen siluetini seyre dalmak.
Tek başına yapılan bu yolculuk insanın içini temizler.
Vapur sallandıkça zihnin de........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Gideon Levy
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein