Selçuklular Bâtınîleri neden yok edemedi
Mustafa Alican’ın İsmailîlerle Fâtımîlerin kimliğine dair tespitlerinde kalmıştık: “İsmailîler, Ehl-i Beyt imamlarının altıncısı olan Cafer-i Sadık’ın vefatından sonra, onun halef olarak tayin ettiği oğlu Musa Kazım’ı değil, diğer oğlu İsmail’i imam tanıyan kimselerdi. Ortaya çıkışından itibaren Şiiliğin aşırı yorumlarını benimseyen ve bâtınî (ezoterik) bir formasyona sahip olan İsmailî hareket, Fâtımîler ile birlikte en etkili olduğu döneme girmişti.
Bir çeşit propagandacı kimliğine sahip olan dâîler (davetçiler) vasıtasıyla mezheplerini gizlice halk arasında yaymayı yöntem olarak benimseyen İsmailîler, Fâtımîlerin devlet politikası olan Sünni karşıtı siyasetin icrasında önemli roller üstlendiler. Askeri ve siyasi olarak Abbâsî kontrolündeki Sünnî İslâm coğrafyasına yayılmak için çaba gösteren ve Filistin üzerinden ilerleyerek Suriye bölgesinin önemli bir kısmına hükmeden Fâtımîler, bir yandan Anadolu ve Irak’a doğru genişlemeye devam ederken, diğer yandan da İsmailî dâîler vasıtasıyla bu coğrafyalarda müfrit Şiiliği yaymaya çalışıyorlardı.
(…) Fâtımîler, Mısır’da kurmuş oldukları Dâru’l-Hikme isimli medresede yetiştirdikleri dâîler aracılığıyla Şiî İsmailî düşünceyi Sünnî İslâm coğrafyasında yaymak suretiyle bir anlamda siyasi hükümranlıklarının altyapısını hazırlıyorlardı. Selçuklular tarih sahnesine çıktığında Fâtımî tehdidi öyle bir boyuta ulaşmıştı ki Mısır güdümündeki Büveyhîler eliyle bütünüyle etkisizleştirilen Abbâsîler bu tehdit karşısında çaresiz kalmışlardı. Hiç kuşkusuz Selçukluların erken........
© Yeni Şafak
visit website