Niye hep inkâr!
Ne yazık ki Sultan Abdülazîz’i şehît ettiler, Sultan Abdülhamîd’e olmadık zulümleri yapıp Osmanlıyı tükettiler. Yapılan her mükemmelliği yok sayıp inkâr ettiler. Bütün bu hareketler Avrupa patentli provokasyonlardı. Zîra aslında Sultan Mahmûd icraatlarıyla Avrupa Osmanlıyı bir savaş devleti olmaktan ziyâde artık yeni ve modern bir devlet olma yolunda rakîp olarak görmeye başlamıştı. Osmanlı başta ithâl kavramlara yabancıydı. Çünkü “adâlet” devletin, mülkün temeli idi. Sloganlar özellikle düşünmeyen kafalara hükmeden boş kalıplardır. Toplumların en vazgeçilmez değerleri hak da olsa bâtıl da olsa dînî inançlarıdır; onlara açıkça cephe almak zordur. Hele dinlerin kökleştiği halkın ve devletin merkezlerinde birleştiği mânevî tasavvurlara, inanmayanlar bile saygılı görünmek zorundadır. Yoksa toplumda değer kaybederler. Her konu tartışılabilir; yönetimler, sülâleler, güçler… Fakat kökleşmiş inançları tartışmaya açmak zordur. Dinler eğer ticârî amaçlara yönelikse onların yıpratılması daha da zordur. İşte bu yüzden müşriklerinin her şeyi olan Mekke, aslen bir ticâret merkezi olarak bölgenin dînî odağı olmakla birlikte açık bir pazar, kâr kapısı ve değişik kabîlelerin tanışma ve buluşma yeriydi. İbâdet mekânlarında elbette ticâret de yapılabilir ama “Bir de biz görelim” düşüncesi ile yapılan umrelere dikkat! Seyahat kâfileleri ile özel tasarım sosyetik moda tarzlarıyla umre yapmak, bu ibâdetin rûhuna aykırıdır. Târihte din değiştirmiş devletler de vardır. Bu dönemlerin tek söz ve kut sâhibi kağan veyâ diğer yöneticilerin tercîhi çok önemliydi. Bögü Han’ın tercîhi ile Maniheizm’e geçen Uygurlar veyâ Satuk Buğra Han’ın İslâmiyeti seçmesi bunlara örnek olabilir. Orta Çağ’ın Yeni Çağ’a dönüştüğü dönemlerde kral veya diğer monarkların din değiştirmeleri pek mümkün değildir. Protestanlığın Katolikliğe üstünlüğünün mutlak gücü, bu Ortodoks zihniyetin heterodoks sisteme saldırıları ve mevcut Papalık ve Kilise otoritesinden geliyordu. Fakat bu büyük dînî reform zamanla Katolik zihniyeti öyle sarstı ki Lâtin ve Slâv ırklar dışındaki Avrupa, Protestan veyâ türevleri olan Anglikan, Kalvinist veyâ Cizvit oldular. Bu Luther asıllı hareket, Katolikliğin ve Kilisenin en büyük dayanakları olan mezarlarda istavrozun kaldırılması, günah çıkarmanın iflâsı ve ruhban sınıfının evlenmesi gibi yeniliklerdi ki, o zamana kadar düşünülmeyen değişikliklerdi. Bu yüzden Avrupa veyâ genelde mezhep, Batı dillerinde religious sect, doctrine şeklinde geçer. Yâni bir ayrı din veyâ doktrin gibi kabûl edilir. En aykırı hâlleri de Papalığı tanımamalıdır. OSMANLIDA KÖKLÜ DEĞİŞİM Kayıların Anadolu fetihleriyle buralara yerleşmeleri, özellikle de 15. asırda şeyhülislâmlığın Molla Fenârî Efendi ile resmî statü elde etmesiyle devlet, Hanefî Mâtürîdî bir veçhe kazandı. Bu bir baskılama değil devletin teşkîlâtlanmasıyla ilgili bir husustur. Artık 13. ve 14. asırdaki Bâtınî-Hurûfî ve 16. yy.daki Şah İsmâîl’in dâîlerinin propagandaları ile Anadolu’da yerleşme imkânı bulamasa bile Yörük Türkmenler arasında yayılan Alevîlik şehir merkezlerinde ve yönetimde yer bulamadı… Peki, Osmanlı toplumunda veyâ asıl îtibâriyle devlette din nasıl tartışma ortamına çekildi? Osmanlı toplumu ve hattâ devleti, kendi dışındaki olaylara kapalıydı. Avrupa’daki ekonomik ve işçi hareketleri de Osmanlının umurunda bile değildi. Rönesans ve Reform Osmanlı için hiçbir şey ifâde etmiyordu. Asıl tetikleyici hareket 1789 Fransız İhtilâli’ydi. NE EFSUNKÂR İMİŞSİN EY HÜRRİYET! Osmanlıyı rayından çıkaran kelime “hürriyet”ti. N. Kemal “Hürriyet Kasîdesi”nde “Ne efsunkâr imişsin âh ey dîdâr-ı hürriyet //// Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten” (Ne büyülü bir kavramsın ey hürriyetin güzel yüzü, esâretten kurtulduk ama şimdi de aşkının esîri olduk) demektedir. Bu şiir 2 Haziran 1876’da Vakit gazetesinde yayımlanmıştır. Yâni I. Meşrûtiyet’in i’lânından sonra yazıldı. Nâmık Kemâl’in esâret dediği Rus esâreti falân değildir. Saltanat’tan bahsediyor. Ne büyük bir esâret(!) “Fransız İhtilâli”nin rûhunda ‘adâlet’ kelimesi de önemli bir kavramdı. Çünkü evvelinde “Kilise” için adâlet” ve “hürriyet” yok hükmünde idi. Sonra bu kavramlar İhtilâlin özü oldu. Osmanlı başta bu ithâl kavramlara yabancıydı. Çünkü “adâlet” devletin,........
© Türkiye
visit website