MAĞLUBİYETİN AĞIR YÜKÜ VE KÖTÜ MİRASI
* İç ve dış düşmanların bir çözülmede rolü yok mudur? Elbette, ama daha azdır. Mesuliyetin büyüğü, bunların oyununa gelen ve ne hâlde olduğunun farkına varmayanlarındır.
XVIII. asırdan itibaren ardı ardına girdiği/girmeye mecbur kaldığı harblerde Türkler, bilhassa Avrupa güçlerine karşı devamlı kayıplar yaşamaya başladı. İki buçuk asırdır millet derin bir tarihî travmanın tesiri altındadır. Bunun başını 1683 tarihli Viyana Bozgunu ve bunu takip eden askerî hezimetler, birleşen ve güçlenen Batı karşısında askerî, siyasî ve teknolojik gerileme çeker.
Toprak kayıpları, isyanlar, kaybedilen şehirler, perişan olan halk ve nihayetinde imparatorluğun çöküşü, milletin kolektif hafızasında silinmesi güç izler bırakmıştır. Bu izler, sadece fizikî kayıplarla mahdut kalmamış; aynı zamanda halkın ruh dünyasında bir kırılmaya, moral bozukluğuna, nefse itimat (öz güven) erozyonuna ve bir aşağılık kompleksine dönüşmüştür.
Bu travmayı insanlar atamadılar. Sadece halk değil, hatta daha çok askerler, bu travmanın altında ezildi. Viyana önlerinden sürülerek İstanbul’a canını zor atan ordu, asırlarca silinmeyecek ağır bir çöküntüye uğradı. Bu zamana kadar uzanan askerî darbe ananesi işte bu travmanın neticesidir.
Bu yaşananlar kolay şeyler değildir. Başka bir halkın başına gelse belki yok olurdu. Ama Türk milleti, sağlam dinamikleri sebebiyle ayakta kalabilmiştir.
Yunan istiklal ayaklanması sırasında binlerce Müslümanın katledilmesi haberi, İstanbul’a bomba gibi düşmüş, o kadar büyük bir travma meydana getirmiştir ki, Ortodoks unsur âdeta "günah keçisi"ne dönüşmüştür!Şehirdeki Rumlar can korkusundan adalara yerleşmiştir. Biraz da Rusya’ya duyulan hınç sebebiyle, aynı dindeki Ortodoksların yıldızı sönmüştür.
93 Harbi, Osmanlı için büyük bir felaket olmuş, Balkanlar’daki hâkimiyet neredeyse tamamen sona ermişti. Bu savaş, yalnızca askerîbir hezimet değil; aynı zamanda halkın zihninde derin bir travma meydana getirdi. Milyonlarca Müslüman-Türk halkı göç etmek zorunda kaldı. Bu göçler, halk arasında “düşman çevremizi sardı” paranoyasını körükledi. Benzeri hadiseler Cihan Harbi'nde de yaşandı. Bizzat bu felaketi yaşayan bir neslin normal bir akıl ve ruh sağlığında kalması çok zordur.
Sultan Abdülhamid’in bu vasatta “kurtarıcı” olarak tahta çıkması ve kısa zamanda kozmopolit meclisi kapatıp mutlakiyetçi bir rejime dönmesi, cemiyetin emniyet arayışının bir yansımasıdır. Cemiyet, hürriyetten ziyade “istikrar” ve “güçlü lider”........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Gideon Levy
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein