Dediğim dedikçi babaanne! Halide Edib
Diğer
Konuk Yazar
08 Ocak 2024
Topluma mal olmuş isimlerin “sade birer insan gibi” sürdürdükleri yaşamlarını merak edip, sorgulamaz mısınız?
Sayısız kitaba, makaleye imza atmış, savaşların, sürgünlerin acısını yaşamış, konferansların kongrelerin yıldızı olmuş, kocası tarafından aldatılma eziyetini yaşamış, Mustafa Kemal Atatürk’le görüş ayrılığına düşüp siyasi çevrelerden dışlanmış bir kadın yazar için şu sorular aklınızdan geçmez mi mesela?
-Babaanne olarak şefkatli miydi? Torununu elinden tutup okula yazdırırken 5 lira verip dolmakalem almak varken, neden onu ille de hokka-divit kullanmaya mecbur etti?
-Kendisinden 20 yaş büyük kocası tarafından aldatıldığını, üstelik Zeki Beyin o kadını da nikahına almak istediğini öğrenmek ona nasıl bir azap yaşattı? Yüreğindeki acıyı hangi romanlarına döktü?
-Onu mandacı diye yaftalamak isteyenlere, hatta Mustafa Kemal’e ve arkadaşlarına karşı nasıl bir direniş gösterdi?
Buna benzer o kadar çok soru vardı ki aklımda…
İlk kez sinemaya uyarlanmış “Sinekli Bakkal”la çocukluğumda tanıdığım, yıllar içinde giderek artan bir hayranlıkla, okyanusu andıran külliyatını parça parça okumaya çalıştığım Halide Edib tutkum hiç tükenmedi, hele İpek Çalışlar’ın Halide Edib -Biyografisine Sığmayan Kadın’ıyla,bu saplantım daha da arttı… Kitabın ilk baskısını bir Paris yolculuğu öncesinde almış, altını çize çize okumaya başlamıştım ki, uçakta yanımda oturan adam, “o okuduğunuzu başkalarının okuma ihtimali yok mu? Onları satırları çizerek şartlandırmak haksızlık olmaz mı?” Diye sorunca, yol boyu sohbette, Halide Edib üzerine konuştuk, İstanbul’a sıkça gelen İngiliz işadamı ünlü yazarımızın adını ilk kez duymuştu, bense tüm dünyanın onu okumasını, bilmesini istiyordum… Biyografisine Sığmayan Kadını, büyük keyifle Paris’te parklarda, kafelerde, metrolarda yutarcasına okudum, Ankara’ya dönerken de yıllardır orada yaşayan arkadaşım Ayşegül’e bıraktım, onunla birlikte yaban ellerdeki dostların okumasını da gönülden istiyordum.
İpek Çalışlar, biyografinin genişletilmiş baskısını geçen yıl Ankaralılara bir imza gününde sundu, üstelik öncesinde düzenlenen söyleşide Halide Edib’in torunu Ömer Sayar da vardı, ikilinin anlattıklarını büyük ilgiyle, belleğime kazımak istercesine dinledim…
Ömer Sayar’la sonunda bir çay sohbetinde buluştuk, babaannesini konuştuk.
Ömer Bey çocukluğunu, babasının işleri nedeniyle Adana’da yaşamış, Ceyhan-Köprülü Köyünde bir hocanın dört sınıfı birden okuttuğu ilkokulu bitirince annesi, -oğlumu Galatasaray’a yazdıracağım, imkanlarımız yetmezse çamaşıra gider okuturum- diye ısrarcı olmuş.
Küçük Ömer, Halide Hanım’ı ilk kez, Galatasaray’a kaydolmak üzere annesiyle geldiği İstanbul-Laleli’deki evinde (Antalya Apartmanı) tanımış:
-Şimdi bile aklımda, kapıyı bize simsiyah tenli yardımcı kadın açtı, girdik. Birazdan oturduğumuz salona, gözünde -hani şişe dipli- denir ya, öyle kalın camlı gözlükleriyle, çatık kaşlı, babaannem olduğunu tahmin ettiğim kadın, (annemin teyzesi) girdi. Topuklarını yere sertçe vurarak yürüyordu, özenle taranmış topuz yapılmış beyaz saçları ve ağızlıkla içtiği sigarasıyla ilk anda, tahakküm etmek isteyen biri gibi göründü bana, - nasılsın küçük?- diye sordu o kadar.
Ertesi gün Halide Edib, torununu kolundan tutup Galatasaray’a kayıt için götürüyor, okul kalabalık, herkes kayıt sırasında, ikili okul müdürü Behçet Gücer’in yanına çıkıyor, küçük Ömer’in “leyli-meccani” (parasız yatılı) devam edeceği okula kaydı........
© T24
visit website