menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Erken gelen bahar için öneriler

20 0
10.03.2024

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

10 Mart 2024

Bilim insanları, son yüzyılda dünya üzerinde kaydedilen en yüksek sıcaklık değerlerinin yaşandığı bir dönemden geçtiğimize dikkat çekiyor. Zaten küresel ısınmanın etkilerini gözlemlemek için etrafımıza bakmak, havayı koklamak, hissetmek, içinden geçtiğimiz mevsimlerdeki değişimleri fark etmek yeterli.

İstanbul'da ve Türkiye'nin birçok yerinde havalar şubat ayında normallerin çok üzerinde seyretti. 2024 Şubat'ı adeta Nisan tadında geçti. Güneşi görmek, havanın ılığını tenimizde hissetmek iyi güzel de bir yanıyla da endişe verici. Her defasında hem şükrediyorum hem de içimi biraz da huzursuz eden bir hisle "Hayırlar olsun" demekten kendimi alamıyorum.

Peşi sıra cemrelerin düştüğü, her yeri sapsarı mimozaların çoktan sardığı içinde bulunduğumuz mart ayı bakalım nelere gebe. Acaba alışılageldiği üzere kapıdan baktırıp kazma kürek yaktıracak mı? Uzun yıllar süren gözlemler ve bilimsel kayıtlar üzerine tarihe not düşülmüş, Maarif Takvimi'nde yer etmiş "Kocakarı Soğukları"nı (Berdelacuz) yaşayacak mıyız? Yaşayıp göreceğiz ve belki de iklim krizi kaynaklı mevsimlerdeki bu değişimle takvimleri yeniden yazacağız.

Hem havanın nisan tadında güneşli ve ılıman olmasının coşkusunu hem de bir ufak "bu işte bir tuhaflık var" tedirginliğini hissettiğim Şubat'ın son günlerinde kız kardeşimin varlığını kutlamak üzere Büyükada'ya doğru yola koyulduk.

Daha önce İstanbul'da yaşadığım süre boyunca yalnızca bir ya iki kez gittiğim Büyükada benim için heyecanlı keşiflerle dolu yepyeni bir macera.

Deneyimim vapura adım atmamla birlikte başladı. En son bin yıl önce yaşamış gibi hissettiğim ve gözlem yapmaya başladığım anda her şeyin kafamdaki Ada'ya gidiş duygusunu tamamladığı haller… Kafalarını birbirine dayamış sevgililer, vapur yol alırken bize eşlik eden, kahkahalarla uçuşan martılar, tatlı rüzgar, dalgalar, dalgalarla birlikte yükselip alçalan vapur, ardımızda bıraktığımız İstanbul ve tatlı bir kaçamak için yüzümüzü döndüğümüz Büyükada…

Bostancı'dan Büyükada'ya geçmenin bu kadar pratik olduğunu ve yolculuğun yalnızca 30-40 dakika sürdüğünü bilmiyordum. Çünkü bir önceki İstanbul deneyimimde karşının taksisiydim ve Anadolu yakasıyla neredeyse hiçbir ilişkim yoktu. İskelenin karşısındaki alana motorsikletimi park edip rahatlıkla vapurla buluştum.

17.45'te dönüş yapacağımız için kısıtlı zaman diliminde geçireceğimiz Ada deneyimimizi Ada'yı tanıyan bir arkadaşımızın rehberliğinde, bu seferlik Maden tarafında yaşamayı tercih ettik. Hedefimiz Büyükada'nın sokaklarında bir turist edasıyla, yavaş adımlarla yürüyerek keşfe çıkmak ve yemek yiyeceğimiz, deniz kenarında konumlanmış, keyifli bir restoran olan Büyükada Locada'ya olabilecek en kısa ve keyifli rotadan ulaşmak.

Ada'yla ilgili ilk dikkatimi çeken artık faytonların, atların, onların kendine has kokularının ve hayata karışan toynak seslerinin olmamasıydı. Hatırımda kalan haliyle atlar bir ada simgesiydi ama diğer yandan da artık ne insana ne de hayvanlara yakışmayacak koşullarda bakılıyor ve hoyratça yollara vuruluyorlardı.

Vapur iskelesinden ayrılıp, merkezde bulunan çarşı ile yaptığımız kısa bir temastan sonra Büyükada'nın büyülü, adeta filmlerden fırlamışçasına hayata güzellik katan evleriyle çevrili sokaklarında salınmaya başladık. Atalarından ve analarından devraldıkları Ada yaşamı geleneğini sürdüren arkadaşlarımdan dinlediğim hikâyeler sanki can buldu sokaklarda attığım her adımda. Şu anda rüyalı bir kış sakinliği ve güzelliği yaşayan Ada sokakları evlerin, konakların, köşklerin kapılarından çocukların koşarak sokaklara taştığı ve oyunlar oynadığını hayal ettiğim şenlikli yaz günleriyle canlandı gözlerimde.

Dünya güzeli köşklerin, bahçelerin, şu anda çok canlı bir yeşile bürünmüş doğanın, açmış olan sapsarı mimozaların ve mis gibi kokular eşliğinde ağzımız açık, mest olmuş bir şekilde, kafamız bir sağa bir sola döne döne yürüdük Maden mevkiinde.

Yol boyunca, birçoğu yaşadığı dönemlerin dokusuyla ve kokusuyla bezeli köşklerin önünden geçtik. Birçoğunun değerli aile mirası olduğunu hissettiğim köşklerin bazıları bakımlı görünüyor. Bazıları belki el değiştirip restore edilmekte bazılarıysa bakımsız bir şekilde buram buram anı kokar bir şekilde kaderine terk edilmiş bir halde bir gün geri dönecek sahiplerini bekliyordu.

Solumuzda Marmara Denizi sağımızda dev çam ağaçlarıyla dolu ormanlık alan boyunca keyifli yürüyüşümüze devam ettik. Değerli yazar Reşat Nuri Güntekin'in de evini geçtikten kısa bir süre sonra öğlen yemeğini yiyeceğimiz Büyükada Locada'ya ulaştık. Yol seviyesinden deniz kenarına doğru merdivenlerden inerek ulaştığımız, küçük dalga sesleri ve dev ağaçlarda uçuşan........

© T24


Get it on Google Play