menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Kızlarının içindeki anneler

19 15
21.07.2024

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

21 Temmuz 2024

Hepimiz annelerimizin mirasını taşırız. Ancak kız çocuklarına kalan miras, annenin öğrettiği davranışlardan ya da anneden geçen hislerden daha fazlasıdır.

Öyle bir mirastır ki bu, annenin yokluğunda daha da ağırlaşır. Çünkü annenin yokluğu varlığından daha yoğun hissettirir kendini.

Nedir peki annelerinden kızlarına kalan? Annenin kaderi kızına mı yazılır? Annelerin bir zamanlar yaptığı gibi kızlar da annelerini içinde mi taşır?

Nobel ödüllü Fransız yazar Annie Ernaux, annesinin ölümünün ardından kaleme aldığı otobiyografik romanı Bir Kadın'da (Can, 2023) şöyle der: "Annem hakkında yazıyorum çünkü onu dünyaya getirme sırası sanırım bende." (s. 29)

Ernaux ne kadar zor bir işe kalkıştığını yazarken fark eder. İçinde bir şeyler direnir, annesini anlatmakta zorlanır. Yine de annesi hakkında yazmayı sürdürür. Annesinin hikâyesi, tarihin bir parçası olsun ister. Çünkü bu aslında bütün kadınların hikâyesidir.

Baskıcı bir çevrede doğan, yoksulluk içinde büyüyen ve hayatını istediği gibi yaşayamayan annesinin kaderini devralmamıştır Ernaux. Üniversiteye gitmiş, öğretmen olmuş, sınıf atlamıştır. Ama annesinin kaderi, onun bir parçasıdır yine de.

Ernaux yazarak hesaplaşır annesinin kaderiyle. Her kızın bir şekilde hesaplaşması ve o kadere meydan okuması gereken an er ya da geç gelecektir.

Çünkü annenin hikâyesi aynı zamanda kızının da hikâyesidir. Fransa'dan Peru'ya Antigua'dan Gürcistan'a uzanan farklı anne-kız hikâyelerinde hep aynı izlek karşımıza çıkar:

Anneyi saran patriyarkal, sömürgeci, cinsiyetçi, ırkçı dünyanın çarkları kızları için de dönmeye başlamıştır.

Annenin kaderi, o kaderi yaşasa da yaşamasa da kızının içinde bir yumrudur, en derinde kök salan, gittikçe büyüyen bir yumru.

Perulu yönetmen Claudia Llosa'nın 2009 yapımı filmi Acı Süt (La Teta Asustada) o yumruyu büyülü gerçekçi bir metaforla anlatır bize.

Filmin ana kahramanı Fausta, Peru'da 1980-1992 yılları arasında Maoist bir hareket olan Aydınlık Yol ile hükümet arasında süren iç savaşta doğmuştur. Bu şiddet dolu yıllar, Peruluların kişisel ve toplumsal hafızasında derin yaralar bırakmıştır.

Oscar'a aday gösterilen ilk Peru filmi olan ve Berlin'de Altın Ayı kazanan film, iç savaş döneminde hem askerler hem de gerilla üyeleri tarafından tecavüze uğrayan yerli kadınların gerçek hikâyelerine dayanır. Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi burada da toplu tecavüz, bir savaş stratejisi olarak kullanılmış, olan gene kadınlara olmuştur.

Yönetmen Llosa, ABD'li tıbbi antropolog Kimberly Theidon'un Ayacucho bölgesinde 1995'ten itibaren yaptığı saha çalışmasından ilham almıştır. Quechua dilini konuşan yerli topluluklarının yaşadığı Ayacucho, iç savaşın en şiddetli yaşandığı bölgedir.

Theidon, Komşular Arasında: Peru'da İç Silahlı Çatışma ve Uzlaşma Siyaseti (Entre Prójimos: El Conflicto Armado Interno y la Política de la Reconciliación en el Perú) adlı kitabında (2004) Ayacucho'nun kırsal bölgelerine giderek iç savaşta derin yara almış yedi topluluğun üyeleriyle görüşmüştür.

Theidon'un görüştükleri arasında savaş sırasında tecavüze uğrayan hamile kadınlar da vardır. Bu kadınlar, çektikleri acıların anne sütü aracılığıyla bebeklerine geçtiği ve bundan dolayı doğurdukları çocukların hasta olduğu endişesini taşımaktadır.

Acı Süt filmi de Fausta'nın annesinin Quechua dilinde söylediği şarkıyla başlar. Şarkısında yaşadığı dehşeti ve kızına bıraktığı acı mirası anlatan anne son nefesini verir ve 18 yaşındaki Fausta için sancılı bir yas dönemi başlar.

Filmin orijinal adı, meme ucundaki korkuya işaret eder, ancak Türkçe çeviride kullanılan "acı süt" tabiri de Fausta'ya annesinden kalan mirası tanımlaması açısından yerindedir.

"Fausta terör döneminde doğdu. Annesi de korkusunu sütüyle ona aktardı. Bu şekilde korkudan yeraltına saklandığı için ruhsuz doğanlara acı süt deriz biz."

Amcası sürekli burnu kanayan Fausta'yı doktora götürdüğünde böyle açıklar yeğeninin rahatsızlığını. Ancak doktor buna itiraz eder, acı süt diye bir hastalık yoktur, anne sütüyle falan da çocuğa geçmez.

Doktor, Fausta'da burun kanamasıyla ilgisi olmayan başka bir sorun tespit eder. Fausta'nın vajinasında bir patates vardır ve eğer çıkarmazlarsa filizlenmeye devam edecek ve kızın hayatına mâl olacaktır.

Annesi, iç savaş döneminde bunu bir komşusunun tecavüze uğramamak için yaptığını anlatmıştır Fausta'ya. Genç kız da savaş çoktan bitmiş olmasına rağmen tecavüze uğramaktan korkar, gündüz vakti bile olsa sokakta tek başına yürüyemez. Annesinden öğrendiği bu yöntemin onu koruyacağına inanmıştır.

Fausta bu yüzden içinde filizlenen yumrulu bitkiyi çıkarmalarına izin vermez. Yine de içindeki korkuyla yüzleşmesi gerekir.

Annenin kaderi, annesiz kızların da peşini........

© T24


Get it on Google Play