Yapay 'kıt' zeka ve arı meselesi
Herkes hızlı bir dönüşümün içinde olduğumuzu söylüyor. Aslında bu terane yeni değil, çok uzunca bir süredir olarak yarını dünden farklılaştıracak bir dönüşüm ve değişimden geçtiğimizi ilan edip duruyorlar. Bu değişim ve dönüşüm bir türlü bitmiyor, bir türlü tam olarak değişemiyor ve dönüşemiyoruz. Zamanın hızlı aktığına dair bir inanç ve bir his var içimizde. Aslında gelişmeler de bu hissi ve inancı besliyorlar. Fakat hızlı aktığını nereden anlıyoruz? Ne bileyim bir tanrı gibi ölümsüz değiliz; galaksilerin oluşup, olgunlaşıp sonra yok olduklarını kendi gözlerimizle izleme şansımız yok. Doğal yapının, coğrafi yapının değişimini görecek kadar da uzun yaşamıyoruz. Hatta bir uygarlığın doğumuna şahitlik ettikten sonra ölümüne kadar onu izleyemiyoruz. Küresel iklim değişimini bile başı ve sonu itibariyle görmemiz pek zor. Kısacası doğa, evren, madde bizim gözlem kapasitemizin ve yetilerimizin yakalayamayacağı bir yavaşlıkta dönüşüyor aslında. Zamanın uzun tarihinde sadece dip not olacak kısa bir zaman aralığında yaşıyoruz. Peki neden zamanın hızlandığı algısını yaşıyoruz?
Yaşıyoruz çünkü içinde yaşadığımız sistemin bize teklif ettiği mallar, hizmetler, ve onların sağladığı olanaklar hızla değişiyor. Bu konuda bir hızlanma olduğu kesin. Usta bu süreçleri anlatmak için meta fetişizmi ve yabancılaşma kavramalarını kullanıyor; metaları, malları kendi emeğimizin ürünü olarak değil, bize yabancı ve uzak, hatta bir yerlerden durduk yere ışınlanmış şeyler gibi görüyoruz. Ve o dünyada hızlı bir değişim olduğu açık, zaten doğası gereği olmak zorunda. Kapitalizmde sermayeler arası rekabet sürekli olarak mal ve hizmet üretimini çeşitlendirmek ve geliştirmek zorunda. Ancak anlaşılan burjuva sosyal bilimciler bu olgu karşısında çocuk gibi şaşırıyorlar. Bir örnek verelim. Bir zamanlar Dünya Bankası baş iktisatçısı iken (ve dolayısıyla fukara ülkeleri cendereye alan programların baş havarisiyken) sonradan muhalif cenaha savrulmuş ve hatta bazı solcuların gözüne girmiş gibi görünen Joseph Stiglitz bir yerde 19. yüzyılın bisikletiyle 21. yüzyılın bisikletini karşılaştırıyor ve ilkinin ilkel görünümü ile ikincisinin yüksek teknolojik görünümü arasındaki çarpıcı karşıtlığa şaşırıyor. Neden şaşırıyor anlamıyorum; kapitalizmde rekabet doğal olarak ürün yeniliğini tetikliyor. Kapitalimin has ideologları zihinsel olarak çocuk seviyesine pek kolay iniyorlar.
Sistem aklı bedeninden kovduğu ölçüde akıl dışılaştı; zamanın hızlandığı algısını yaratmak aslında akıl dışılığın bir göstergesi. Zaman hızlandıkça zaten iyice hırpalanmış akıl afallıyor. Hız aklın kaldırabildiği bir şey değil; hız düşünceyi öteliyor, fetiş ve tabuları getiriyor. Fetiş ve tabu ise ilkellik anlamına gelir. Yüksek teknolojili ürünler tüketiyoruz ancak aklımız ilkelleşiyor, yabanileşiyor. Metaların hızla çoğalarak çeşitlendiği bir dünyada sürekli olarak bir değişim ve dönüşüm yaşıyormuşuz gibi geliyor. Bu değişim ve dönüşümü anlamlandırmaktan ne kadar uzağız oysa. Teknofetişizm ve teknotabu ilkel insanın fetiş ve tabularının yerini alıyor. Kendi ürettiğimiz malların, teknolojinin önünde, onlar sanki bizim emeğimizin, bizim aklımızın ürünleri değilmişlercesine, korku ve saygıyla eğiliyoruz. Yabancılaşma ve meta fetişizmi üst düzeyde hortluyorlar.
Teknofili (teknoloji aşkı) ve teknofobi (teknolojiden korku) arasında salınıp duruyoruz. Hem saygıyla hem de korkuyla eğiliyoruz önlerinde, tıpkı antik dönem Yunanlıların Zeus’tan hem korkmaları hem de ona saygı duymaları gibi. Bunun en son örneğini yaklaşık olarak 10 yıldır yaşadığımız yapay zeka – robotizasyon – dijitalleşme histerisinde görüyoruz.
Bir yandan korkuyoruz. Avrupalı ve Amerikalı sarı sendikalar veryansın ediyorlar; yeni teknolojiler, robotizasyon ve yapay zeka bizleri işlerimizden edecek diye. Şom ağızlı akademisyenler sürekli hesaplama yapıyorlar kaç meslek ve kaç iş insanların elinden alınacak ve robotlara verilecek diye. OECD, IMF ve Dünya Bankası gibi kurumlar bu korkuyu bile isteye körüklüyorlar. Ama bir taraftan da yatıştırıyorlar; korkmayın yok edilenlerin yerine yeni işler gelecek; hem fazlasıyla diyorlar. Devletlerin ekonomik karar alıcılarıyla sermayedarları buluşturan Dünya Ekonomik Forumu’nun (World Economic Forum) sürekli olarak yayınladığı Mesleklerin Geleceği Raporu........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Rachel Marsden