Rusya ve İran’ın bile terk ettiği Esad’ı bir türlü terk edememek….
Sosyolog ilahiyatçı Ali Bulaç’ın Serbestiyet’te yazdığı son yazıya üzüldüm.
Sadece adil olmadığı için değil, iyi bir entelektüelin analiz gücünü öfkesine kurban vermesi nedeniyle de üzüldüm.
Suriye savaşı Türkiye’de, ideolojik sığ bir hesaplaşmanın ötesinde, maalesef insan hakları adalet ve özgürlükler çerçevesinde konuşulmadı.
Suriye analizlerinde herkes vardı ama analizin öznesi Suriyeliler bir türlü olamadı.
Halbuki herşey gözümüzün önünde oldu.
Arap Baharı, 17 Aralık 2010’da Tunus’ta 26 yaşındaki bilgisayar mühendisi Muhammed Bouazizi’nin valiliğin önünde kendini ateşe vermesiyle başladı.
Diplomalı işsiz Muhammed Bouazizi’nin başlattığı isyan büyüyerek devam etti.
2010’da Arap dünyasına domino etkisiyle yayılan isyan dalgası Tunus’ta başlamıştı.
Temel sorun diktatörlük, işsizlik yozlaşma sosyal adaletsizlik gibi temel sorunların kangren haline getirdiği toplumsal patlamaydı.
23 yıldır ülkeyi yöneten Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali’nin protestolar başladıktan bir ay sonra ülkeyi terk etmesi Tunus tarihinde en önemli kırılmaydı.
Mısır’a Libya’ya yansıması ve Suriye’ye sirayet etmesi gayet normaldi.
Mısır, Libya, Tunus ve Suriye’ye ulaşan bu ateşi sayın Ali Bulaç bir sosyolog kimliği yerine AK Parti siyaseti ile hesaplaşma üzerinden okuyor ve bu darlık kendi entelektüel kimliğine yakışmıyor.
Mısır’da Mursi’nin iktidar gelişini ve alaşağı edilişi, Suriye olaylarını sadece ABD tezgahı, küreselcilerin oyunu, AK Parti/Davutoğlu siyasetinin hatalarıyla açıklamaya çalışmak kendi gündemine fazla hapsolmak, bu ülkelerde yaşayan ve bizler gibi değişim, hürriyet isteyen insanlara sizin hiçbir hükmünüz yok demektir.
Üstelik Ali Bulaç, Mehmed Kerim mahlasıyla yazdığı İran İslam Devrimi kitabıyla, Türkiye’ye İran Devrimi’ni ilk anlatan ve devrimin bütün şanını, başarısını Humeyni’ye, İranlılara vermiş bir isimdir.
Halbuki aynı İran Devrimi’ni, Humeyni’nin Paris’ten Tahran’a Batılı gazetecilerle dolu bir uçakla rahatça gelmesini pek çok kişi Brezinski’nin Yeşil Kuşak projesiyle açıklıyor.
O zaman onlar da mı doğru, İranlıların devrimde bir rolü yok muydu?
Polonya’da Gdańsk Tersanesi’nde Lech Walesa’nın başlattığı grevlerin rejimi deviren bir siyasî harekete dönüşmesinden, Romanya’da Aralık 1989’da yaşanan kanlı çatışmaların Avrupa’nın en baskıcı Çavuşesku rejiminin sonunu getirmesinden, Doğu Avrupa, Balkanlar ve Asya’da yaşanan toplumsal hareketlerden bahsederken toplumları aktör yapan, sosyal temelli analizler, niye Ortadoğu ve İslam ülkelerindeki halk hareketlerinden bahsederken yerini komplo teorilerine, ABD merkezli karanlık proje okumalarına dönüşüyor?
Bu oryantalizm değilse ne oryantalizmdir?
Ayrıca Türkiye’nin Suriye ile sorunlarını İslamcı ya da mezhepçi saiklerle AK Parti iktidarı çıkarmadı.
Şam’da Esad rejimi,1980 -1998 yıllarında PKK’ya ve Öcalan’a ev sahipliği yaptığı için Türkiye devleti tarafından her zaman düşman........
© Serbestiyet
