menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Ortadoğu'daki savaşın perde arkası: ABD ve İngiltere karşı karşıya

19 12
21.12.2025

Günümüzün gündemini, örneğin Gazze konusunu, ABD’nin İsrail’le ilişkilerini ve diğer Batılı devletlerin, özellikle İngiltere’nin ve İngiliz yanlısı ülke ve sivil güçlerin (Avustralya ve Global İntifada hareketi gibi) Trump yönetimiyle ayrışan tutumlarını daha iyi anlayabilmek için Batı politikalarının arka planı hakkında bilgi sahibi olmalıyız.

Hatta geçmişi iyi bilirsek Trump’ın Putin’e karşı olumlu yaklaşımını da daha iyi kavrarız.

ABD ile onun müttefiki sayılan diğer Batı ülkeleri tek ve sıkı bir şekilde birleşmiş bir blok değiller. Kimilerine göre İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki dönemde böyle bir sağlam ittifak mevcut olmuş ancak son aylarda Trump’ın “aşırılıkçı ve sürpriz” girişimleriyle çatırdamalar başlamıştır. Bence bu yaklaşım gerçeği hiç yansıtmadığı gibi insanların dünyayı doğru okumalarını da engelliyor. ABD ve müttefikleri arasındaki çelişkiler Soğuk Savaş’ın en şiddetli günlerinde bile süregelmişti. Ve dönemin iki süper devleti arasındaki zıtlık kimilerinin sandığı şekilde o kadar da uzlaşmaz değildi. Bunları bilirsek insanlara karanlık gelen birçok nokta aydınlanır.

İNGİLTERE ORTADOĞU’DAN NASIL KOVULDU

ABD ve Avrupalılar arasında Savaş sonrası dönemde yaşanan en önemli gerilim ilginç biçimde yine Ortadoğu’yla ilgiliydi.

Süveyş Krizi, aynı zamanda Süveyş Savaşı olarak da bilinen olay, 1956 yılında Mısır ile Birleşik Krallık, Fransa ve İsrail'in oluşturduğu gizli koalisyonu karşı karşıya getirmişti. Çatışmanın odak noktası, Akdeniz ile Kızıldeniz'i birbirine bağlayan stratejik bir deniz yolu olan Süveyş Kanalı idi.

1869 yılında Fransız yönetimi altında inşa edilen ve İngiliz-Fransız bir şirket tarafından işletilen kanal, dünya ticareti (özellikle Avrupa’nın petrol ihtiyacı) için hayati öneme sahipti. 26 Temmuz 1956'da Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdülnasır, Amerika ve İngiltere'nin mali desteği reddetmelerinin ardından Assuan Barajı'nı finanse etmek için Süveyş Kanalı Şirketi'ni kamulaştırdı. Bu, İngiltere’nin ve Fransa'nın öfkesini çekti.

İngiltere, Fransa ve İsrail arasında gizli bir anlaşma imzalandı. 29 Ekim 1956'da İsrail, Mısır'ın Sina Yarımadası'nı işgal etti. 31 Ekim'de Birleşik Krallık ve Fransa Abdülnasır’a bir ültimatom verdiler. Kanalın her iki tarafındaki kuvvetlerin geri çekilmesini istediler. Ardından “savaşan tarafları ayırmak” ve kanalın kontrolünü geri almak için bombardımana giriştiler ve asker çıkardılar. Avrupa koalisyonu askerî açıdan hızlı bir başarı elde etti.

Ancak Eisenhower başkanlığındaki Amerika Birleşik Devletleri, İngiliz ve Fransız müttefiklerinin bu müdahalesine şiddetle karşı çıktı. O sırada medya bunu ABD’nin Soğuk Savaş'ın tırmanmasından korktuğu şeklinde açıkladı. Çünkü Sovyetler Birliği Mısır’ı destekliyor ve kendisi de asker yollamaktan söz ediyordu. Oysa asıl mesele ABD’nin Avrupalı dostlarını Ortadoğu’dan uzaklaştırmak, jeopolitik ve petrol pastasını sadece kendisine ayırmak isteğiydi.

ABD buna ek olarak sömürgelikten kurtulma sürecinde olan Arap ve Üçüncü Dünya ülkeleri nezdinde sempati elde etmek peşindeydi.

Bu nedenlerle ABD, İngiltere’yi piyasaya Sterlin satarak ülkesinde kriz çıkarmakla tehdit etti, arkasından hem de Sovyetler Birliği ile beraber Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne başvurarak İngiltere ve Fransa’nın çekilmesini talep etti. 6 Kasım 1956’de ateşkes ilan edildi. İngiliz-Fransız birlikleri aralık ayında, 69 yıl önce bugünlerde Mısır’dan ve Ortadoğu’dan çekilmiş oldular. Bir daha da o coğrafyaya ABD’nin izni olmadan asker yollayamadılar, bu bir dönüm noktasıydı. Bir süre daha Süveyş kenarında kalan İsrail birlikleri de 3 ay sonra Mart’ta geri döndüler. Bölgeye Mavi Berelilerin öncüleri olan Barış Gücü yerleşti.

Bu sonuç İngiltere ve Fransa için aşağılama oldu. Olay bu ikisinin büyük imparatorluklar statülerinin sonu olarak tarihe geçti. İngiltere Başbakanı Anthony Eden istifa etti. Gelişmeler Mısır ve Abdülnasır için siyasi bir zaferdi. Arap milliyetçiliği güçlendi.

Orta Doğu'da ABD'nin rolü pekişti, BM önem kazandı. Dünyada sömürgecilikten kurtulma süreci hızlandı ve İsrail-Arap gerilimi devam etti. Bu kriz, bölgede Avrupa'nın etkisinin azaldığını gösterdi ve dünya siyasetinde süper güçlerin (ABD ve Sovyetler Birliği) ortaya çıkışını perçinledi.

ABD’NİN........

© OdaTV