menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İslam Hak Ve Hakikattir

14 5
22.01.2025

Okuyucularımız hatırlayacaklardır; İslam’da hak kavramının önemine bir yazıyla giriş yapmış; devamını getiremeden yılbaşı meselesi yüzünden birkaç hafta ara vermek zorunda kalmıştık. Şimdi aynı konuya kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Hiç tereddütsüz söyleyebiliriz ki, “Hak” kavramı İslam’ın en büyük alameti, yani alamet-i farikasıdır. Hatta İslam’ın bizzat kendisi haktır.

Son zamanlarda hak ve batılın karıştırılması adeta bir furya halini almıştır. İslam’ın muharref dinlerle yan yana anılması suretiyle, “hak” hususiyetinin sadece İslam’a mahsus olduğu gerçeği örtbas edilmeye çalışılmakta; bu algının genel bir kabul haline gelmesine yönelik olarak birçok fikrî ve kültürel operasyona imza atılmaktadır.

Yazılarımızda “hak” konusunu işlememiz, yerleştirilmek istenen bu algının kırılması içindir.

Kur’ân-ı Kerîm’de iki yüz kadar ayet “hak” kavramına vurgu yapar; onu gündem eder. Bu sayının bu kadar çok olması bile İslam’ın hak kavramına verdiği değeri ispata kâfidir.

Hak ile ilgili ayetleri birkaç başlık altında kategorize etmeye çalışalım:

1- Allahü Teâlâ “Hakk”ın Ta Kendisidir

Allah’ın güzel isimlerinden, Esmâ-i Hüsnâ’dan biri “Hakk”tır. Rabbimizi anarken çoğu zaman “Cenâb-ı Hakk” deriz. Vefat eden büyüklerimiz için “Hakka yürümek” ifadesini kullanırız. Hakk kelimesi Allah’a nispet edildiğinde “bizzat ve sürekli olarak var olan, gerçekliği mevcut bulunan, varlığı ve ulûhiyyeti fiilen tahakkuk eden” manasına gelir.

Allah’ın “Hakk” olduğunu ifade eden âyetlerden biri mealen şöyledir:

“Bu böyle. Çünkü Allah, Hakkın ta kendisidir. O’nu bırakıp da taptıkları ise batılın ta kendisidir. Şüphesiz ki Allah Aliyy’dir, Kebir’dir; pek yücedir, pek büyüktür.” (Hac: 62; Ayrıca: Lokman: 30)

Görüldüğü üzere Allahü Teâlâ bu ayet-i kerimede kendini “Hakk” olarak tanıtmakta, kendisinden başka ilah edinilen varlıkların ise batıl olduğunu bildirmektedir. Yani ayette tevhide; Allah’ın noksan sıfatlardan münezzeh kemal sıfatlarla muttasıf oluşuna vurgu vardır.

Evet, Cenâb-ı Hakk’ın varlığı en büyük hakikattir. Bütün varlık gerçek manada sadece O’na aittir. Bütün mahlûkat O’nun güç ve kudretiyle vücut bulmuştur ve yine O’nun güç, kuvvet ve kudretiyle varlığını sürdürmektedir.

Bu sebeple ilm-i kelamda ve akâid kitaplarında Cenâb-ı Hakk’ın kendi kendine kaim oluşu, yani varlığının zaruri olması “vacibü’l vücud” tabiriyle ifade edilir. Allah’tan başka bütün varlıklar ise “mümkini’l vücud”dur. Bunun da manası, bu varlıkların olmasının da olmamasının da imkân dâhilinde bulunmasıdır. Var olanın varlığını yokluğuna, olmayanın da yokluğunu varlığına tercih eden bir irade vardır. O irade de Allah’a aittir. O bakımdan İslami kaynaklarda “Lâ ilâhe illallah” cümlesi, yeri geldiğinde “Lâ mevcude illallah” diye de ifade edilir.

Bu hakikatin bir tezahürü olarak bütün mahlûkat fanidir. Sadece Allahü Teâlâ’nın zâtı bakidir. Bunu anlatan bir ayet mealen şöyledir:

“Yer üzerinde bulunan her şey yok olacaktır. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacaktır.” (Rahman: 26 – 27)

Allahü Teâlâ’nın tek hak olmasının zaruri bir neticesi olarak, mahşerde mutlak hükümranlığı elinde bulunduruşu da şu ayetle anlatılır:

“O gün onlar (kabirlerinden) ortaya çıkarlar. Onların hiçbir şeyi Allah’a gizli kalmaz. Bugün mülk (hükümranlık) kimindir? Vahid ve Kahhar Allah’ındır.” (Mü’min: 16)

Bu ayetlerde geçen “Baki”, “Vahid” ve “Kahhar” isimlerine ilave........

© İstiklal