YARGI REFORMLARI GİRDABINDA KANUNLAŞTIRMANIN ANAYASAYA UYGUNLUĞU SORUNU
“Omne jus aut consensus fecit, aut necessitas constituit, aut firmavit consuetudo”
(Kanunlar, ya ortak rıza ile yaratılır veya bir zorunluluktan dolayı yapılır ya da teamüllerin tasdik edilmesinden doğar)
“Non jus ex regula, sed regula ex jure”
(Hukuk, kuraldan çıkmaz, kural, hukuktan çıkar)
Yok Kanun Yap Kanun:
Amaçsız ve Kuralsız Yargı Reformları Çıkmazında Kanunlaştırma Sorunu
Paket paket hazırlanan, torba torba sunulan, reform adı altında paylaşılan, cilalanan ve artık otomatiğe bağlanmış kanun ve mevzuat değişikliklerinin, kime ne faydası var? Hukukumuzun en önemli sorunu ve en büyük eksikliği mevzuat mı? Yok kanun yap kanunla bu kadar derin hukuk sorunları çözülür mü? İnsan unsurunun içinde olmadığı, adaletin değil maslahatın gözetildiği bir değişikliğe reform değil ne derseniz diyin sonuç yine aynı olacaktır.
Kural konulurken kanunlaştırma tekniğine uyulmayan, kural konulduktan sonra da uyulmayan ve gereği yapılmayan, yorum ilkelerinin tamamen dışına çıkılarak doğru anlaşılıp uygulanmayan, hatta yorum kuralları bir yana, Anayasa ve kanunların açık lafzına rağmen zıddı uygulanan, bir içtihat ve doğru anlayışla sonuç almak mümkünken sürekli mevzuat üretilen yerde yeni yeni kanunlar çıkarmak neye yaramaktadır? Reform adı altında parlatılan sönük ve enerjisini çıkarken tüketmiş kanunlaştırmalar (!) artık siyaseti de aşmış, bürokrasinin elinde kalmıştır demek bile yanlış olmayacaktır. Şu anda yapandan başka kimsenin tam anlamadığı, hatta bazen yapanların dahi sonucunu öngöremeyip doğru anlamlandıramadığı, eksik bıraktığından birkaç ay sonra orası burası düzeltilmeye çalışılan, deyim yerindeyse negatif entropi oluşturan kanun ve mevzuat enflasyonu karşımızda durmaktadır.
Yapılanların hem içerik hem süreç anlamında kanunlaştırma tekniğine uymadığı açıktır. Ancak şu andaki özellikle kanunlaştırma işleyişinin anayasal bir sorunu da vardır. Burada kanunlaştırmanın diğer teknik yönleri, toplumsal ihtiyaçlar, hukukî belirlilik ve güvenlik, kanunlaştırmada hukuk devletine uygunluk, temel haklara saygı ve benzeri hususlara burada değinmiyoruz bile. Bu yazıda esasen mevcut kanunlaştırma yönteminin daha teknik yönü üzerinde durup dikkat çekmeye çalışıyoruz.
Kanunlaştırma Sürecinin Anayasa Karşısında Sorunlu Yapısı
Anayasa’nın “Kanunların teklif edilmesi ve görüşülmesi” kenar başlıklı 88. maddesi şöyledir: “Kanun teklif etmeye milletvekilleri yetkilidir. Kanun tekliflerinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülme usul ve esasları içtüzükle düzenlenir”. Bu hüküm çerçevesinde kanun önermek, önermenin doğal öncülü olarak da teknik anlamda kanun hazırlığı yapmak, yasama organı üyelerinin, yani milletvekillerinin işidir ve sadece onlarla sınırlıdır. Bu açık Anayasa hükmü karşısında yürütmenin bir kanun önerisinde bulunması mümkün değildir (bütçe kanunu hariç). Yürütme öneride bulunamayacağı için bir kanun hazırlığı da yapamaz, bunun anayasal ve kanunî bir dayanağı yoktur. Olsa olsa bu konuda bazı çerçeve çalışmalar, ihtiyaç tespitleri vs. söz konusu olabilir. Ama yönlendirici, bağlayıcı, Anayasayı arkadan dolanan faaliyette bulunması hukuka uygun değildir. Bu konudaki alt düzenlemeler de Anayasa karşısında sorunludur.
Anayasa m. 88 hükmü, 2017 Anayasa referandumu ile bu hali almıştır. Referandumdan önce yürütmenin de kanun teklif edebileceği belirtilmişti, değişiklikten önce bu hüküm “Kanun teklif etmeye Bakanlar Kurulu ve milletvekilleri yetkilidir” şeklinde olup Bakanlar Kurulu, yani yürütme de kanun önerisinde bulunabiliyordu. Hatta Bakanlar Kurulu tarafından hazırlanana “kanun tasarısı”, milletvekilleri tarafından hazırlanana ise “kanun teklifi” deniliyordu.
Ancak Anayasa’daki bu değişikliğe rağmen, Adalet Bakanlığı Mevzuat Genel Müdürlüğü’nün görev ve sorumluluklarına bakıldığında, bu konuda........
© Hukuki Haber
visit website