SAVUNMA DOKUNLUMAZLIĞI VE SINIRLARI
Ankara Ağır Ceza Mahkemelerinden biri, “nihai kararda” müdafinin yazdığı dilekçelerde suç unsuru bulunduğu gerekçesiyle müdafi hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurunda bulundu. Ara kararı aynen şöyle:
“7-Sanık müdafinin 10/05/2024 tarihli dilekçesinde yer alan özellikle talep sonucu kısmındaki bir kısım ifadelerine ilişkin (ve daha önceden sunduğu duruşmanın işleyişine ilişkin başlıklı dilekçesinde genel hatlarıyla) TCK 125/3-a maddesinde yer alan suçun oluşma ihtimaline binaen gereğinin takdir ve ifası için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunulmasına, ayrıca bu hususta disiplin soruşturması için gereğinin takdir ve ifası amacıyla Ankara Barosu Başkanlığı'na müzekkere yazılmasına,”
Ağır Ceza mahkemesinin dilekçelerde suç teşkil ettiği düşünülen kısımlarını, kıdemli hukukçuların tartışıp değerlendirmesi, mesleğe yeni başlayan hukukçuları da “savunma dokunulmazlığı ve sınırları” konusunda bilgi edinmesi ve ders çıkarması için paylaşma gereği duydum. Önemli olan konu olduğu için dilekle alıntılarındaki özel isimler anonimleştirilmiştir.
I. 10.5.2024 TARİHLİ SAVUNMA DİLEKÇESİNİN İLGİLİ KISIMLARI
1. Onursal Yargıtay Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk'un "Suç Yargılama Süreci Hukuku" kitabının 696'ncı sayfasında belirttiği üzere: Özünde delil vasıtalarıyla ile doğrudan iletişim kurma ilkesinin kaçınılmaz bir sonucu olarak yüzlerce yıldan beri bütün dünyaca uyulan ama ülkemizde gözardı edilen "yargıladığın oranda yargı oluştur/sonuç çıkar" (Tantum judicatum quantum conclusum) ilkesine ve Ceza Muhakemesi Kanunumuza göre doğrudanlık, kesintisizlik yargıçların değişmezliği ilkesi söz konusudur.
Davanın başladığı günden bu yana akdedilen 9 duruşmada, anılan ilkeye aykırı olarak heyette sabit kalan sadece Mahkeme Başkanıdır. Hemen her duruşmada heyette değişiklik olmuştur. Muhtemelen son duruşmada da heyet, delillerle doğrudan temas etmeyen, sanığın sorgusunda, tanıkların dinlenmesinde ve her bir delilin tartışılmasında hazır bulunmayan üyelerden oluşacaktır. Bu durum yargılamanın yeni baştan yapılmasını gerektiren bir durumdur. Aksine uygulama, yani davaya farklı heyetlerle kaldığı yerden devam edilmesi doğal hakim ilkesinin ihlalidir. Bu aykırılık duruşma zabıtlarının veya dosyanın bu üyeler tarafından duruşma dışında veya duruşmada okunması ile duruşmaların aleniliği ve sözlülüğü ilkesi uyarınca giderilemez. Duruşma oturumlarında hazır bulunmayan üyelerin müzakereye katılması ve oy kullanması hukuken mümkün değildir.
Nitekim, Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 15 Şubat 2024 tarihli toplantısında, 2022/23093 sayılı başvuruyla ilgili olarak, mahkumiyetin dayanağı olan delillerle doğrudan temas eden ile hükmü veren mahkeme heyetinin farklı olması nedeniyle Anayasanın 36'ncı maddesinde ifadesini bulan Adil yargılama hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Keza Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, Orhan Şahin v. Türkiye başvurusunda 12 Mart 2024 tarihli kararıyla kararı veren hâkimlerin tanığı şahsen ve bizzat dinlememiş olmasını adil yargılanma hakkının ihlali olarak kabul ederek "hâkimin değişmezliği" ilkesini vurgulamıştır (Başvuru No: 48309/17)
2. Tecrübelerimiz bizi yanıltmıyorsa bu haklı itirazımızın mahkemece dikkate alınmayacağını muhakeme sürecinde yer almayan üyelerle yargılamaya kaldığı yerden devam edileceğini öngörüyoruz. Bu durumda duruşmalara katılmayan ancak müzakereye katılan üyelerin, kanaatlerini oturumların tamamına katılan mahkeme başkanının etkisinde oluşturmaları kaçınılmazdır. Faruk Erem'in "Bir Ceza Avukatının Anıları" kitabının 12’nci sayfasında yer alan "Emekli Başkan" adlı yaşanmış anekdot buna trajik bir örnektir. Anekdot, ağır ceza mahkemesinde kıdemsiz üyenin mahkeme başkanının daha tecrübeli olduğunu düşünerek kendi kanaatine göre değil, başkanın görüşüne itibar ederek idam yönünde oyunu kullanması nedeniyle idam kararı verilen sanığın masum olduğunun idamın infazından sonra anlaşılması üzerine ömür boyu süren vicdan azabını konu ediniyor. Duruşmanın yenilenmemesi halinde celselerin tamamına katılmayan üyelerin sağlıklı ve hukuka uygun bir kanaat oluşturmaları mümkün olmadığından davadan çekilmelerini ümit ediyoruz.
3. Savunma olarak esas hakkındaki savunmamızdan sonra müzakere ve hüküm aşamasına geçilecektir. Bu aşamada müzakereye hangi hakimlerin katılacağını ve müzakerelerin gizli yapılması nedeniyle usulüne uygun bir müzakere yapılıp yapılmayacağından emin olamıyoruz. Uygulamanın içinden gelen ve adlî hiyerarşinin her aşamasında görev yapmış Prof. Dr. Sami Selçuk'un yukarıda anılan kitabının 701'nci sayfasında uygulamada yapılan müzakerelerin hemen hemen tamamının hukuka aykırı ve yok hükmünde olduğu belirtilmektedir. Keza, CMK'nun 227'nci maddesine göre Müzakerede ancak karara ve hükme katılacak hâkimler bulunur. hâkim ve savcı yardımcıları ile mahkemesinde staj yapmakta olan avukat adaylarının müzakere sırasında hazır bulunmalarına izin verebilir. Yasal düzenleme bu olmakla birlikte, uygulamada sık sık duruşma savcısının da müzakerelere katıldığını görmekteyiz. Hatta, müzakere için tahsis edilmiş "müzakere odası" olmasına karşın, sanık, müdafi ve izleyicilerin duruşmadan çıkarılarak, müzakerelerin savcının katılımıyla zabıt katibi ve mübaşirin huzurunda yapıldığına duruşma salonunda çok sık tanık olmaktayız.
4. Emekli Savcı Ahmet AYVAZ’ın “Bir Savcının Anıları Adaletin Gözyaşları” isimli eserdeki şu anekdot bu konudaki uzun yıllara yaygın gözlemlerimizi desteklemektedir:
Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde fasılasız bir şekilde beş yıl boyunca iddia makamını temsil etme onuruna eriştim. İlk günde son ana kadar mahkeme heyeti ile olan ilişkilerim son derece medeni ve uyumlu oldu. Böyle olmakla beraber hiçbir zaman görüşüme uymayan kararları temyiz etmekten geri kalmadığımı da belirtmek isterim. Bu mahkemedeyken halimden son derece memnundum., kaldı ki burada önemli davalara bakarken belli bir hukuksal birikime ulaşıyor ve içtihadî bilgiler ediniyordum. Kararları dört hukukçunun ortak akıl ve ferasetiyle vermekte olduğumuz için bir kişinin altından kalkmakta zorlanacağı meseleleri heyet halinde rahatlıkla çözüme kavuşturabiliyor, kimin kimden farklı bir bilgisi varsa ortaya döküyor ve bundan hepimiz yararlanıyorduk Bu mahkemede çalıştığım sürece ruhen arındım, dinlendim ve rahatladım.”
Anekdottan anlaşıldığına göre Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesi, savcının da katılımıyla dört kişiden oluşan bir heyet olarak çalışmıştır. Kitabın 499. Sayfasındaki anekdottan ise, bu çalışma biçiminin bu mahkemeye özgü olmadığını, yazarın İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesinde çalışırken de........
© Hukuki Haber
visit website