menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Sakın Ha! Uyutmak Demek Öldürmek Demektir!

49 1
26.05.2024

Gündemi takip ederken çoğumuzun başı dönüyor, biliyorum. Fiziki olarak baş dönmesine çoğu zaman mide bulantısı eşlik eder. Bizimki mecazi bir dönme olduğu için payımıza yürek sıkıntısı, vicdan azabı, öfke gibi çok sayıda olumsuz hisler düşüyor.

İsterdim ki bu hafta size uzun uzun, Atatürk Kültür Merkezi’nde, 52 İKSV Müzik Festivali’nin açılış konserinde, hepimizi büyüleyen, henüz 15 yaşındaki piyanistimiz İlyun Bürkev’den bahsedeyim.

Enstrümanıyla kurduğu bağı, sahneye ve salona hakimiyetini, şefle ve senfoni orkestrası ile etkileşimini, konser bittiğinde seyirciyi selamlayışını anlatayım. Salı akşamı kırmızı elbisesi ile alkışların ardından teşekkür konuşması için sahneye dönen İlyun Bürkev’in sözleri, onun yıldız ışığı hepimizin kalbinde parıldadı. Atatürk’ün hayal ettiği Cumhuriyet’in yetiştirdiği ve bunun farkında bu genç kadın hepimize umut, sevinç oldu. Bu yetenekli sanatçımızın ismini artık sıkça duyacağız, yolu apaydınlık olsun.

Bu köşemde ısrarla tiyatro ağırlıkta olmak üzere sanatla ilgili yazmak istiyorum, biliyorsunuz. Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz ve bunun kimi anlarda nasıl zorlaştığını da en iyi biz biliyoruz. Ben devletin işletim sistemi gibi olmayayım, her fırsatta sanatın sesini kısmayayım diye çabalıyorum. Zira daha bu hafta gene dünya görüşüme en zıt köşede bir devlet başkanının ölümü nedeniyle yas tutmamız emredildi, ben tutmadım. O akşam AKM’de İlyun Bürkev’i yüzlerce kişi ile birlikte, göz yaşlarıyla alkışladım. Ama devlete bağlı sanat kuruluşları gene perdelerini kapatmak zorunda kaldı. İzninizle bu hafta ben de bizimle dilsiz iletişimdeki sokak hayvanlarının uğradığı insan ve devlet şiddetinden bahsetmek adına tiyatro perdemi
kapatıyorum. Bizim yasımız, sanata ara verme sebebimiz gene bir emirle hazırlanan, katliamın yeni yasa taslağı ve mağdurları için olsun.

Gündemin yıpratıcı hoyratlığından kaçanlar için bu haftanın gündemi şu efendim; ‘‘Başıboş hayvanlar insanlara tehdit oluşturuyor, çözün bunu, daha ne duruyorsunuz!’’ cümlesi ardından hızla başlayan yasa teklifi hazırlıkları. Çünkü bir gün uyandık ve her yerde köpekler ve kediler vardı ve yasa hazırlayıcılar da tam o sabah iktidara gelmişlerdi. Neyse sonuç olarak yetkililere sorunu çözün talimatı verildi mi? Verildi. Zayıf hafızalarımıza küçük bir hatırlatma; insan yaralanmalı olayların kamuoyunda çok duyulur olduğu anlarda, Türkiye genelinde birçok belediye, hatta vatandaşa getirdiği köpek başına para bile vererek, önlerine çıkan binlerce sokak köpeğini türlü işkencelerle toplatılıp, katlettiler. Yani hazırlanan ŞEY bu öldürme işlerini yasalara dayandırarak yapmayı teklif edecek bize. Bilirsiniz yasalara ve hukuka saygıda, uygulamada asla taviz vermeyiz. Hazırlanan yasanın içeriğinde yumuşatıcı kelimeler dikkat çekici; ‘‘uyutmak!’’, ‘‘sahiplenme’’, ‘‘barınak’’ gibi. Sebep, kamu vicdanında katil görünmemek.

‘‘Sokak hayvanları bizim kültürümüz!’’ Bu bir savunma ya da bir karşı argüman olabilir mi? Buna da değinmek isterim, ama birazdan. Önce sorunun ne olduğunun adını doğru koymak gerekiyor sanırım. Çünkü çoğu zaman odak noktamızı yitirip, olayın kalbinden uzaklaşıyoruz. Örneğin, ‘‘gündem değiştirmek için yapıyorlar, konuşacak daha önemli konular var!’’ diyenleri okuyorum yazılı mecralarda. Evet bu topraklarda yaşıyorsan yüzlerce konu var, hepsi de kendi içinde çok önemli. Peki ne yapalım? Doğa katliamları, kadın ölümleri, yangınlar, mülteci sorunları, vergi adaletsizlikleri, sağlıkta, eğitimde, sokakta etrafımızı saran şiddet, çocuk istismarları, tarikatlar, fenomenler, yasalara rağmen hapiste tutulanlar, buhrana giden ekonomik kriz, depremin onarılamayan hasarları… liste çok uzun. Çoğu zaman önümüze ne servis edilirse ve ne kadar süreyle görünür tutulursa onu konuşacak kadar vaktimiz oluyor. Yoksa bizde biliriz bir iki cephede göğüs göğüse, sağlam mücadeleyi ama o kararlı takip ancak ateşin düştüğü yerdekilerin sorumluluğu olarak kalıyor maalesef.

Önemli olan sesi az çıkanın, azınlık/öteki olanın, haksızlığa uğrayanın sesi olmak, mücadelesinde bir şekilde yanında durmak, kamuoyu........

© HalkTV


Get it on Google Play