Acı acı sirenler çalıyor!
Maviye çalardı rengi, umut mavisine. Asla asi olmayan... Gündüzleri çağıran kıpırtı, gece çökünce bir kara delik gibi insanı kendine emen derin, zifiri bir boşluktu. Onu ilk günden keşfetmiştim. Aksi nasıl mümkün olabilirdi ki!.. Kente girmeden beni, o karşılamıştı. Daha sonraki geri dönüşlerimde, uzun saatler süren konuşmasız, müziksiz, hüzünlü yolculuklarımda tek sevinçti. Onunla göz göze gelince, bir süre ayrı kalınmış sevgiliyi yeniden duyumsardım. Beni, deniz yüzeyinden bin metre yükseklikteki o kente bağlayanların ön saflarında geliyordu.
Güneş, asla bulutun gözükmediği masmavi gökyüzüne asılıp sonsuzluğa dek dünyayı ısıtmaya ve aydınlatmaya mahkûmiyetinin sıkıcı yalnızlığını sürdürürken, ben aşağıda, onun serin yüzüne temas etmeyi, bedeni üzerinde veya içinde hissetmeye çalışır, güneş ne kadar parlayıp ısıtırsa ısıtsın “sen de sonsuzluğa kadar yaşayacaksın,” diye kendimi avuturdum.
Avuturdum ama hakkında hiç de iyi olmayan söylentiler çıkmıştı. Yavaş yavaş küçüldüğü, kendi içine büzüldüğü lafları dolaşıyordu. Son yıllarda o kadar çok istismar edilmişti ki, artık kendini savunamayacak duruma düşmüş, hatta zarar verici olmaya başlamıştı. Aslında yalnızca uzaktan izleyebilirdik, hayallerimizde yaşayabilirdik ancak onunla...
Yıldızların gökyüzünü pıtrak gibi doldurduğu yaz gecelerinin serin banklarında, kayan yıldız görmeye çalışıp gökyüzünü bir o yana bir bu yana delen uyduların geçişini izlerken, onun aşağılarda bir yerlerde olduğunu hisseder, sessiz sevgilimin derin uykusunu bölmemek........
© Ekonomim
visit website